4 Temmuz 2011 Pazartesi

NETHERLANDS, AMSTERDAM


























Uzun zaman olmuştu parmağımı Turkiye’nin dışına atmayalı… Diyeceksiniz sebep? Eh insan İstanbul’a bir adım atımı, öyle bir döngüde gidiyor ki, yaşam telaşı, yemek, spor, iş derken kaybolup gidiyor… Neyse ki az biraz olsun kısa bir ara vermeyi başarıp en sevdiğim Hollandalı arkadaşımla bir fidan olup Sabiha Gökçen Havalimanında buluşarak 21.20 hareketle Amsterdam yolunu tuttuk. Vardığımızda Hollanda saati ile saatler 12.00’yi gösteriyordu. Bu da 1 saat geriye geldiğimiz anlamına geliyordu. Şüphesiz tüm yol boyunca saatler boyu batmak bilmeyen güneşi seyredip durduk. Batıdan batan güneşe doğru gittikçe sanki sabah oluyor gibi gözüküyordu. Bu muhteşem görüntünün keyfi pek de tarif edilir cinsten değil doğrusu…

HOLLANDA SAAT FARKI

Nitekim Hollanda’ya vardıktan sonrada havanın kararma saatine olan şaşkınlığımız bir süre devam etti. Saat gece 23.00 oluyordu ama sanki akşamüzeri 18.00 gibi aydınlıktı. Kendimi, hayatı algılayışımı sorgulamadım desem yalan olur. Su küçücük detay bile beni kendi çapımda içinde bulunduğum karmaşık durumdan alıp aslında her şeyin ne büyük bir dengede olduğu sinyalini almama yetti bile. Hayat her yerde aynıydı ama algı her yerde farklıydı. Yani biz nasıl görür, nasıl hissedersek.

AMSTERDAM HAKKINDA GENEL BİLGİ

Amsterdam Hollanda'nın başkentidir. Şehri bölen kanallar sebebiyle şehire "Kuzeyin Venedik'ide derlermiş. Dünyada görülebilecek en ilginç kentlerden biri olarak da ayrıca tanımlanıyor elbet.

12. yüzyılda Amstel ırmağının kıyısında bir balıkçı köyü olarak kurulan Amsterdam, bugün popülasyonu oldukça fazla olan metropol şehirlerden biri olmuştur.

Amsterdam, çoğunlukla 17. yüzyıldan kalma yapılarıyla, Avrupa'daki en köklü kent dokularından birini barındırmaktadır. Kentin eski bölümü iç içe geçmiş ay biçimindeki kanallardan oluşur. Bu kanalların iki yakasındaki tarihî evlerin bir bölümü bugün ev, geri kalanı ise, kamu ya da özel işyeri olarak kullanılmaktaymış.



MİMARİSİYLE AMSTERDAM

Hayat Amsterdam’da pek rahat, binalar bile birbirinin üzerine eğilmiş. Hayatımda hiç bu kadar yamuk bina görmemiştim, bina düz duruyor sanki ama pencereler asimetrik, veya öne doğru düşecekmiş gibi yan yana yan yana daracık daracık binaların arasında oluşan anlamsız boşluk yine bana yeryüzünde yaşamını sürdürmeye çalışan birbirine uyum sağlayan doğayı anımsattı. Bir şey içmiş sarhoş olsam anlayacağım ancak yok gerçekten de yüksek ihtimalle kanalların üzerine kurulu olan bu şehir zaman zaman yer kaymalarına maruz kalıp az yana az bu yana kayıp kendine bir yer ediniyor. Şimdiye kadar hiç kanalın ortasına devrilen bir ev duymadığımıza göre çok da ciddi bir mesele olmasa gerek.



YÜZEN EVLERİ DE UNUTMAMAK GEREK

Tüm şehri çevreleyen bu kanallar zamanında ülkeyi korumak için yapılmış. Ayrıca kanalların üzerinde de yüzen karavan ve bot şeklinde evler bulunuyor. Açıkçası içerisinde yaşamanın oldukça keyifli olduğuna inanmak istiyorum, ancak gelgitler ve dalgalar ile birkaç hafta içinde insanın ruh hali ne olur onu pek kestiremiyorum.





YİYECEK İÇEÇEK

Size coffe shop’lardan bahsetmeyeceğim, orada ne yenilir ne içilir elbet herkesler biliyordur. Benim yazım daha çok patatesli dev kroketleri, kızarmış yüzlerce çeşit deniz ürünlerini, suchi’yi, bildiğim bilmediğim binbir çeşit Hollanda peynirini, domuz salamını ve türevlerini kapsıyor.

HARING, PALING

Hollanda’nın vazgeçilmezi bu muhteşem füme balıkları yemeden dönmek, ayıptır…

Bu tadından yenmez balıkları denizden tutup teknede tuzlayıp kıyıya gelene kadar marine ediyor sonrada bir güzel size yiyin diye, yumuşacık Hollanda ekmeğinin içinde birkaç parça turşu ve soğan eşliğinde sunuveriyorlar. Valla yerim olsa daha da yerdim. Her gün yerdim, hep yerdim. Arada balıklar çeşit çeşit, somon balığından tutunda aklınıza gelecek her çeşit mevcut. Bu sezonda hemen hemen her yer shop tadında Haring yazan büfe kılıklı yerler var. Kaçırmayın derim. Üstelik çok da ucuz altı üstü 4euro.

Buarada; Haring, ringa balığı - Paling, yılan balığı bilginiz olsun.

VOLENDAM
Bir sabah kalktım ve kızlar Volendam’ gidiyoruz bugün dediler, aa dedim ne güzel! Sonrada kendi kendime nerede acaba bu Volendam dedim, demesine ancak gidene kadar hiç ses etmedim. Arabaya atladık ve Amsterdam'ın kuzeyinde kalan bu bölgeye gitmek için iki karanın tek bağlantısı olan denizin altındaki bir Tünelinden geçtik. Boylu boyunca yemyeşil tarlaların, sağda solda küçük tipik Hollanda evlerinin olduğu yol boyunca keyfime diyecek yoktu. Arkadaşım arabayı azıcık yavaş kullanıyor olsaydı, çok daha şahane fotoğraflar çekebilirdim ancak huzursuzluk çıkarmak da istemedim, ne de olsa turist ömer gibi oranın buranın fotoğrafını sürekli çekecek değildim. Dümdüz ovaların üzerinde otlayan inek ve koyunlara da bayıldım. Yol yaklaşık yarım saat sürdü ve bir balıkçı kasabası olan Volendam'a ulaştığımızda güneş açmış, ortalık ışıl ışıl olmuştu. Tabi ki benim yüzümden birkaç souvenire dükkanında az gezdikten sonra bu otantik kasaba da gezintiye koyulduk. Evlerin camlarında sergilenen küçücük biblolar, enteresan değişik camlı kapılar, deniz seviyesinin altındaki bu evlerle kaplı sokaklarda yürümekten büyük keyif aldım. Ancak Volendam sadece bununla sınırlı kalmayıp bizi balık anlamında da tatmin etti. Tıka basa yiyip içtikten sonra yenide Amsterdam’ın yolunu tuttuk.

Kisaca gayet sempatik, icten bir tatil gecirdim. Geceleri cikip dagitmali, oraya buraya akmali degil tam tersine bir Hollandali gibi beni gezdiren evinde agirlayan arkadaslarima buradan bir kez daha tesekkur ederim.

NETHERLANDS, AMSTERDAM

Uzun zaman olmuştu parmağımı Turkiye’nin dışına atmayalı… Diyeceksiniz sebep? Eh insan İstanbul’a bir adım atımı, öyle bir döngüde gidiyor ki, yaşam telaşı, yemek, spor, iş derken kaybolup gidiyor… Neyse ki az biraz olsun kısa bir ara vermeyi başarıp en sevdiğim Hollandalı arkadaşımla bir fidan olup Sabiha Gökçen Havalimanında buluşarak 21.20 hareketle Amsterdam yolunu tuttuk. Vardığımızda Hollanda saati ile saatler 12.00’yi gösteriyordu. Bu da 1 saat geriye geldiğimiz anlamına geliyordu. Şüphesiz tüm yol boyunca saatler boyu batmak bilmeyen güneşi seyredip durduk. Batıdan batan güneşe doğru gittikçe sanki sabah oluyor gibi gözüküyordu. Bu muhteşem görüntünün keyfi pek de tarif edilir cinsten değil doğrusu…

HOLLANDA SAAT FARKI

Nitekim Hollanda’ya vardıktan sonrada havanın kararma saatine olan şaşkınlığımız bir süre devam etti. Saat gece 23.00 oluyordu ama sanki akşamüzeri 18.00 gibi aydınlıktı. Kendimi, hayatı algılayışımı sorgulamadım desem yalan olur. Su küçücük detay bile beni kendi çapımda içinde bulunduğum karmaşık durumdan alıp aslında her şeyin ne büyük bir dengede olduğu sinyalini almama yetti bile. Hayat her yerde aynıydı ama algı her yerde farklıydı. Yani biz nasıl görür, nasıl hissedersek.

AMSTERDAM HAKKINDA GENEL BİLGİ

Amsterdam Hollanda'nın başkentidir. Şehri bölen kanallar sebebiyle şehire "Kuzeyin Venedik'ide derlermiş. Dünyada görülebilecek en ilginç kentlerden biri olarak da ayrıca tanımlanıyor elbet.

12. yüzyılda Amstel ırmağının kıyısında bir balıkçı köyü olarak kurulan Amsterdam, bugün popülasyonu oldukça fazla olan metropol şehirlerden biri olmuştur.

Amsterdam, çoğunlukla 17. yüzyıldan kalma yapılarıyla, Avrupa'daki en köklü kent dokularından birini barındırmaktadır. Kentin eski bölümü iç içe geçmiş ay biçimindeki kanallardan oluşur. Bu kanalların iki yakasındaki tarihî evlerin bir bölümü bugün ev, geri kalanı ise, kamu ya da özel işyeri olarak kullanılmaktaymış.



MİMARİSİYLE AMSTERDAM

Hayat Amsterdam’da pek rahat, binalar bile birbirinin üzerine eğilmiş. Hayatımda hiç bu kadar yamuk bina görmemiştim, bina düz duruyor sanki ama pencereler asimetrik, veya öne doğru düşecekmiş gibi yan yana yan yana daracık daracık binaların arasında oluşan anlamsız boşluk yine bana yeryüzünde yaşamını sürdürmeye çalışan birbirine uyum sağlayan doğayı anımsattı. Bir şey içmiş sarhoş olsam anlayacağım ancak yok gerçekten de yüksek ihtimalle kanalların üzerine kurulu olan bu şehir zaman zaman yer kaymalarına maruz kalıp az yana az bu yana kayıp kendine bir yer ediniyor. Şimdiye kadar hiç kanalın ortasına devrilen bir ev duymadığımıza göre çok da ciddi bir mesele olmasa gerek.



YÜZEN EVLERİ DE UNUTMAMAK GEREK

Tüm şehri çevreleyen bu kanallar zamanında ülkeyi korumak için yapılmış. Ayrıca kanalların üzerinde de yüzen karavan ve bot şeklinde evler bulunuyor. Açıkçası içerisinde yaşamanın oldukça keyifli olduğuna inanmak istiyorum, ancak gelgitler ve dalgalar ile birkaç hafta içinde insanın ruh hali ne olur onu pek kestiremiyorum.





YİYECEK İÇEÇEK

Size coffe shop’lardan bahsetmeyeceğim, orada ne yenilir ne içilir elbet herkesler biliyordur. Benim yazım daha çok patatesli dev kroketleri, kızarmış yüzlerce çeşit deniz ürünlerini, suchi’yi, bildiğim bilmediğim binbir çeşit Hollanda peynirini, domuz salamını ve türevlerini kapsıyor.

HARING, PARING

Hollanda’nın vazgeçilmezi bu muhteşem füme balıkları yemeden dönmek, ayıptır…

Bu tadından yenmez balıkları denizden tutup teknede tuzlayıp kıyıya gelene kadar marine ediyor sonrada bir güzel size yiyin diye, yumuşacık Hollanda ekmeğinin içinde birkaç parça turşu ve soğan eşliğinde sunuveriyorlar. Valla yerim olsa daha da yerdim. Her gün yerdim, hep yerdim. Arada balıklar çeşit çeşit, somon balığından tutunda aklınıza gelecek her çeşit mevcut. Bu sezonda hemen hemen her yer shop tadında Haring yazan büfe kılıklı yerler var. Kaçırmayın derim. Üstelik çok da ucuz altı üstü 4euro.

Buarada; Haring, ringa balığı - Paring, yılan balığı bilginiz olsun.

VOLENDAM
Bir sabah kalktım ve kızlar Volendam’ gidiyoruz bugün dediler, aa dedim ne güzel! Sonrada kendi kendime nerede acaba bu Volendam dedim, demesine ancak gidene kadar hiç ses etmedim. Arabaya atladık ve Amsterdam'ın kuzeyinde kalan bu bölgeye gitmek için iki karanın tek bağlantısı olan denizin altındaki bir Tünelinden geçtik. Boylu boyunca yemyeşil tarlaların, sağda solda küçük tipik Hollanda evlerinin olduğu yol boyunca keyfime diyecek yoktu. Arkadaşım arabayı azıcık yavaş kullanıyor olsaydı, çok daha şahane fotoğraflar çekebilirdim ancak huzursuzluk çıkarmak da istemedim, ne de olsa turist ömer gibi oranın buranın fotoğrafını sürekli çekecek değildim. Dümdüz ovaların üzerinde otlayan inek ve koyunlara da bayıldım. Yol yaklaşık yarım saat sürdü ve bir balıkçı kasabası olan Volendam'a ulaştığımızda güneş açmış, ortalık ışıl ışıl olmuştu. Tabi ki benim yüzümden birkaç souvenire dükkanında az gezdikten sonra bu otantik kasaba da gezintiye koyulduk. Evlerin camlarında sergilenen küçücük biblolar, enteresan değişik camlı kapılar, deniz seviyesinin altındaki bu evlerle kaplı sokaklarda yürümekten büyük keyif aldım. Ancak Volendam sadece bununla sınırlı kalmayıp bizi balık anlamında da tatmin etti. Tıka basa yiyip içtikten sonra yenide Amsterdam’ın yolunu tuttuk.

Kisaca gayet sempatik, icten bir tatil gecirdim. Geceleri cikip dagitmali, oraya buraya akmali degil tam tersine bir Hollandali gibi beni gezdiren evinde agirlayan arkadaslarima buradan bir kez daha tesekkur ederim.