26 Ekim 2010 Salı

PERTH


















Sydney & Melbourne'den sonra Avustralya'nın en büyük şehiri olan Perth'te zannedersem oksijen oranı bir hayli yüksek olacak ki kendimi asla bir şehirdeymişim gibi hissedemedim. Neredeyse her haftasonu canlı müzikli festival, parti ve benzeri aktivitelere yer veren bu enerjik şehir beni açıkçası büyüledi. Bir yanda nehir, diğer yanda Hint okyanusu,öbür tarafta gece hayati ve partiler, alışveriş ve rengarenk popülasyonu Perth'ü anlatmak için yeterli olacak mı bilmiyorum.

Bir Cumartesi gününü şehrin en popüler mekanı olan Hay Street'te Afganistan'dan tutunda İranlı, Ermenistanlı, çinli, Malezyalı, Koreli, Fransız ve ya Almanya'dan hatta Srilanka ve İrlanda'dan bile birileriyle tanışmak oldukça olası. Bu durumda tadına bakabileceğiniz yemek çeşitlerini siz hayal ede durun, şehir de Türk marketinden Hint Marketine ve daha nice ulkenin özel marketlerine rastlamak mümkün. Şahsen Türk marketinden kendime siyah zeytin almadan duramdım. Bir de istedim ki şu zeytin mahsuru zavallı Avustralya'lılar zeytin nedir anlasın. Kayış gibi bir şeyler satıyorlar kendi marketlerinde, ancak demek istediğim renkli popülasyon aynı zamanda geleneklerini devam ettirirken şehrin geri kalan multinaasyonel nüfusuna da hizmet veriyorlar. Belkide diğer kültürleri tanımak adına burası en ideal şehir diyebiliriz.
Daha çok hayran kaldığım bir başka durum ise şehir de ki trafik ve işleyiş. Şayet bir yerden bir yere gitmek istiyorsanız wwww.transperth.gov.au sitesine girip, saat kaçta ve hangi tarihte gdeceğiniz bilgilerini de yazarsanız, sayfa size güzergah değiştirmeniz gerekn araçlar ve ne kadar süreceği bilgisini de veriyor. Şahsen ben hayran kaldım.

Elbette merak edenlere şehir de karavan da kalmanın ideal olmadığını itiraf etmem gerekiyor. Ancak onun da kolayı var, burada o dakiraları çok ucuz. Bu durumda haftalık bir evin odasını pek uygun fiyata kiraladıgınız takdir de işiniz kolay. Yalnız öğrenci evi olmamasına ve evde sizden başka kalan birilerinin olmamasına özen göstermekte fayda var.

Uzun züren hareketli koşuşturmadan sonra, Perth muhteşem bir liman oldu.

Gelmeyi arzu edenleri beklerim...

18 Ekim 2010 Pazartesi

THE WIND WARRIOR TREE


Bu enteresan agac yuzyillardir ayni yonden gelen ruzgara karsi yasam savasi veriyor.
Ne enteresan degil mi? Inat edince yapilmayacak sey yok yeryuzunde. Dileyen israrci ruzgarin gucune, dileyen inatci agacin yalniz ama ustun performansina hayran kalabilir...

17 Ekim 2010 Pazar

SAND DUNES W.A.










Yol boyu buyuk hayranlik ile izledigim bu devasa kum daglarinin ruzgarlar vasitasiyla olusuyor olmasina hayret etmemek mumkun degil.

Bu doga harikasi devasa daglarin buyuklugu neredeyse yuzlerce kilometre devam ediyor.
Aksam uzeri gunes batmak uzereyken buraya sadece bu daglari gormek ve gezmek icin gelen turistleri dag tepelerinde yururken bulmak mumkun.


Ancak kum tepelerinin diger eglenceli taraflari da var: kimi sand borad yaparken kimi kumlari kayak yapmak icin kullaniyor.

Diger yandan bir cok offroad motorcunun ve 4W Drive(4 ceker) aracinda oyun bahcesi olan kumlarla yer yastan insan oyun oynuyor.

Hava Eylul ayi itibariyle bati Avustralya'da giderek isinmaya basliyor. Kisaca bu sezonda mayo ile kum kayagi yapmaktan daha eglenceli ne olabilir bilemiyorum...
Ha yaptin mi dye soranlariniza cevabim malesef hayir olacak ve bunun da hic bir ozel nedeni yok. kendimi bir daha ki sefer yaparim diyerek avuttum. Onun yerine kumlarda yuvarlanip, dag tepelerine once timanip sonra da ziplamayi daha eglenceli buldum. Ama siz siz olun yolunuz duserse firsati kacirmayin derim:)

8 Ekim 2010 Cuma

CORAL BAY






En az EX MOUTH kadar ünlü olan CORAL BAY’e sadece 125km güneye giderek 2 saatte ulaşmayı başardık. Buraya bayıldığımı itiraf ediyorum. Lacivert denizin ve beyaz yumuşacık kumların birleştiği bu mekana cennetten başka niteleyici bir kelime yakıştıramadım. Kasabaya girdiğiniz anda etrfınızı sarıp sarmalayan o muhteşem okyanusu hiç unutmayacağım...

Her şeye rağmen Ex Mouth’ta yakaladığım balık çeşitliliğini burada bulamadım ancak denizin altındaki sponge’lar ve başkalaşmış rengarenk kayalar yine beni benden aldı balıkların dünyasına götürdü.

Coral Bay Ex mouth’un aksine kumsalları ile öne çıkıyor. Kimi kumsallarda balık tutmak yasak, kimilerinde ise dalış tehlikeli. Ancak bu kumsallarda altı tamamen cam olan tekneler de gezerek denizi incelemek mümkün. Hem Ex Mouth hem de Coral Bay’in zannedersem tek handikapı rüzgarlı oluşu. Denizden çıktığınız anda kum fırtınasına tutulup tam kaçacakken sineklerin istilasına uğruyorsunuz.

Yazık ki Batı Avustralya’nın en kötü tarafı her yerin aşırı sinekli oluşu. Zannederim burada yetişen hayvanlardan kaynaklanan bu sinekler zamanında hepimizin sıklıkla bildiği bir deyime neden olmuş. Yani deyimin kaynağının şahsen ben Avustralya olduğuna kanaat getirdim. Hani ağzı açık esneyenlere “Ağzını kapata sinek kaçmasın “derler ya, burada değil ağzınız açık esnemek, ağzınızın nefes bile almamanızda büyük fayda var derim. İşin şakası bir yana güneş battıktan sonra ortadan bir anda yok olan sinekler dışında doğal güzellikleri ile batı Avustralya’ya şahsen hayran kaldım.

EX MOUTH







Batı Avustralya’nın en büyük özelliği hiç şüphesiz Hint okyanusunun büyüleyici deniz altı. En kozmopolit şehir olan Perth’ün 1250 km kuzeyinde kalan Ex Mouth’a ismini zamanında buraya göç ederek yerleşen Amearikalılar vermiş. Ortalama 2500 kişilik nüfusa sahip olan bu küçük kasaba etrafında birkaç gün geçirmemek elde değil. Dalış yapılacak tüm yerlere ise şehrin 20km dışına çıkarak ulaşmak gerekiyor. Boylu boyunca uzanan ana yolun üzerine inşa edilen küçük araba parklarından kumsala ulaşmak mümkün. Her durakta ise sizi apayro bir süpriz bekliyor.

Burada batı Avustralya mevsiminin aksine yağmur sezonu diye bir şey olmadığı için neredeyse 12 ay boyunca ziyaret edilebiliyor. Bütün sahil şeridi boyunca şnorkel veya dalış yapmak ayrıca mümkün.

Denizin altında balıkları ise nasıl anlatacağımı bile bilmiyorum. Rengarenk kayaların üzerinde yüzlerce farklı renkte balık, zaman zaman sürü halinde zaman zaman ise yalnız başına yaşam sürüyor. Küçük köpek balıklarından, su kaplumbağalarına, renkli okyanus balıklarından tutunda vantus’a kadar her çeşit balığı izlemek mümkün. Büyük keyif alarak saatlerimi suyun dibinde geçirmekten aşırı haz aldığımı itiraf ediyorum.

Akşamüzeri güneş batarken balık tutmaya çalışmak ise bambaşka bir keyifti. Hah diyeceksiniz bari yakalayabildin mi bir tane? Yok valla, her seferinde bir şeyi yanlış yapıp bir türlü hedefi tutturamıyorum ama iddialıyım, Avustralya’da tuttuğum balığı mideme indirmeden dönmeyeceğim

2 Ekim 2010 Cumartesi

PORT HEDLAND (West Australia)













Batı Avustralya sahil şeridinden güneye doğru ilerlemek, yeniden yollarda doğa ile baş başa olmak muhteşem bir duygu. Dün geceyi yol kenarında ki bir alanda geçirdik. Öylesine bir kasaba olan Broome’un dahi geceye yansıttığı gürültüden uzaklaşarak sadece kuş seslerinin eşlik ettiği sakin geceleri nasıl da özlediğimi fark ettim bugün. Engin gökyüzünde varlığını sürdüren binlerce yıldızın altında uyuya kalmak ve gün doğumu ile yeni güne merhaba demek kendimi bana olduğumdan daha da özgür hissettirdi.


Bir sanayi kenti olan Port Hedland’a doğru yola çıktığımızda saatler 06.00’yı gösteriyordu. Ortalama 600km yolu durmaksızın ilerledikten sonra öğlen 14.00’te nihai destinasyonumuza ulaştık. Broome’un aksine Port Hedland’a serin bir esinti hakimdi. Hava sıcaklığı güneye doğru inmeye başladıkça düşeceği için kendimi şanslı hissediyorum.


Şehrin girişinde gözüme çarpan devasa tuz dağlarına bakakalmadım desem yalan olur. Okyanus suları yükseldiğinde öncelikle sular altında kalan şehir, güneşin yükselip suları buharlaştırması ile de tuzlar altında kalıyor. Daha sonra gün boyunca bembeyaz zeminin üzerinde çalışan tüm Avustralyalılara şans diliyorum. Tuz öylesine parlak ve aydınlık ki özel gözlükler takmadan tuzu işlemek neredeyse imkansız.
Batı şeridinde dikkatimi çeken gelgit karşısında ise etkilenmemek mümkün değil. Boylu boyunca kilometrelerce çekilen su akabinde yeniden kendimizi okyanusunda üzerinde yürüyüşe adadık.


Buradaki gökyüzü zannederim dünyanın hiçbir yerinde yok. %80 gökyüzünü tüm açıklığı ile görmek mümkün. Şehir de görüş mesafesi50 ilr 100 metre arasında sınırlı kalırken burada kilometrelerce ileriye odaklanmak ve ufuk çizgisini çıplak göz ile seyretmek söz konusu.


Port Hedland’da yapılacak fazla bir şey ne yazık ki yok. Şehrin öne çıkan en büyük özelliği ise, dönemsel olarak çalışmak isteyen turistlere yüksek rakamlarda ödeme yapıyor olması. Herhangi bir restoran veya bar işinde bile çalışıldığında saati ortalama 30- 40 dolardan başlayan çalışma şartları ile neredeyse tüm sırt çantalıların en uğrak çalışma mekanı olarak da nitelenebilir. Düşünsenize 1 ay çalışsanız cebinize en az 4000 dolar koyup yolculuğunuza kaldığınız yerden devam edebilirsiniz. Elbette Türkler için bu hiç de basit değil, yazık ki Avustralya’da Türk vatandaşlarının çalışabilmesi için bir sponsor bulması gerekiyor. Ancak başka türlü bir vatandaşlığınız söz konusu ise, Avustralya’yı çalışarak gezmeden bu dünyadan gitmeyin derim