13 Nisan 2010 Salı

KAYBOLAN EŞYALAR GERİ GELİR Mİ?




Kaybolan mı demeliyim buna, yoksa alenen kaybedilen mi bilemiyorum. Kendimi bildim bileli, benim için değerli olan eşyalarımı kaybetmek benim için neredeyse farz olmuştur. Sırf bu nedenden, artık yeryüzünde varlığını sürdürmeyen canım anneannemin bana hediye etmiş olduğu yonjayı kaybetmekten korkup, dövmesini yaptırmışlığım bile var. Bu tavrım saçmalık olarak da algılanabilir elbet ancak, bazen bazı şeyler öylesine değerlidir ki insan kullanmaya hani kıyamaz ya ben de kaybetmeye göz yumamadığım için yaptım bunu. Gel gelelim aylardır yolda geçen yolculuğuma… Aylardır neredeyse bir çok şeyimi önce kaybettiğimi sanıp, sonra o küçücük çantanın içinde yeniden buldum. Neredeyse hatıra diye aldığım bir iki ufak şeyi de sağda sol da bırakmayı becerdim… Şayet hiç gerçekten önemli olan bir şeyler, beni terk edip gitmedi… Şanslıydım mı demeliyim yoksa dikkatli miydim bilemiyorum… Ta ki buraya gelene kadar her şey gayet yolunda gidiyordu. Nitekim, önce en sevdiğim güneş gözlüklerimi kaybetmekle başladım yitirmeye. Neredeyse Darwin’de geçtiğim tüm sokakları, girdiğim tüm dükkanları aradım yeniden ve yazık ki bulamadım. Sokakta yürüyen Aborjinleri suçladı kimileri, kimiler kaybetmemişsindir çıkar bir yerden dedi. Ama gitti giden gözlüklerim ne yazık ki geri gelmedi. Tam da bunun üzerine, Vanessa kaldığımız dorm’un tuvaletinde I-phone’unu bırakıp, kaybettiğini sabah fark edince işin rengi değişti. Ne de olsa bu i-phone’du, yolculuğumuza dair her tür ayrıntı, Vanessa’nın müzikleri, şimdiye kadar tanıştığımız tüm herkesin kontak numaraları ve bilgileri hatta belki de benim daha bilmediğim onlarca önemli detay o telefonda saklıydı. Tüm gün Vanessa’nın yüzünden düşen bin parçaydı. Ağladı ağlayacak, geri gelmesi için dua etmekten başka bir şey yapmıyordu. Tuvaletin kapısına kağıt asarak bütün gün resepsiyona telefonu bulanların getirmesini diledik ancak akşam saat 20.00 olduğunda bile kimseden ses seda çıkmamıştı. Böylece bir not daha yazıp, herkesin not bıraktığı panoya astık. Notta; alan kişinin telefonu getirmesini önemle rica ederken, bir de getirene 500$ vereceğini söylemişti Vanessa, üstelik getirmediği takdirde, polisin telefonu de-aktif hale getireceği için kullanım dışı kalacağı da yazıyordu. Tabi ki en altta da benim Avustralya hattımı yazmıştık. İnanılmaz bir şekilde 5 dakika sonra telefon çaldı ve telefonu alan insafsız Avustralyalı çocuk, parayı istemekten çekinmedi bile. Belki şaşırmamak lazım, çünkü para eden her şey dünyanın her tarafında her türlü insan tarafından çalınabilir ama burada yani kaldığımız yerlerde her şey zaten çok pahalı ve neredeyse doymamış ve aç insan yok gibi. Bu kadar kör gözün parmağına nasıl oluyor da yüzsüzce ve aksine cesurca davranabiliyor bu insanlar benim yine aklım ermiyor, ermedi…

2 yorum: