13 Ağustos 2010 Cuma

ON THE WAY TO BROOME




Yola çıktığımızda saat henüz 09.30’u gösteriyordu. Hava sıcak ve kuruydu. Hatta öylesine kuruydu ki, cildime ne kadar nemlendirici sürersem süreyim fayda etmiyordu. Bu durumda okyanus kenarına yeniden ulaşmak Broome’a vardığımızda içimde yepyeni bir duyguyu uyandıracaktı. Deniz görmeyeli pek uzun bir zaman olmamasına rağmen Hint okyanusuna varacağımız anı heyecanla bekliyordum.


Ortalama 1000km yol almamız gerekiyordu ve ben içimden arabanın yeniden arıza çıkarmaması için dua ederken diğer yandan da değişmekte olan doğayı izliyordum. Kuzey de gördüğümüz karıncaların yeryüzünde yarattıkları o devasa uzun kuleler, yerini tombik toprak parçalarına bırakmıştı. Ağaçların şekli değişmiş, gökyüzü çok daha değişik gözüküyordu. Muhteşem bir gün batımına şahit olduk, gök degrade maviden, mor, bordo, kırmızı,turuncu, sarı derken yeryüzü ile birleşip yeşilin ton sur ton renkleri ile gökkuşağını çağrıştırıyordu. Hava ise giderek soğumuştu, arabanın gizli yerlerine sakladığımız botlarımı giymek istiyordum. Zannedersem 10 derecelik bu fark iliklerime kadar yeniden soğu hissetmeme neden olmuştu. O gece uzun zaman sonra ilk defa battaniye ile haşır neşir oldum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder