18 Ağustos 2011 Perşembe

SUMMIT, THE RINJANI PEAK (02.30)








Bu gece dün geceye oranla daha rahat uyudum. Hava daha soğuktu aslında, çünkü daha tepedeydik ancak beklide Grant’le uyumak vücut ısılarımızı eşit oranda tuttuğu için iyi gelmişti. Sanki uyumamız ve uyanmamız bir olmuştu. Çadırdan dışarı çıktığımda donuyordum ve 1400 metre daha tepeye tırmanacaktık, inanmak istemiyordum. Kendime ve herkese şans diledim ve yola koyulduk. Bu sefer de başka testlerimiz vardı. Tırmanış 4 saat sürecekti ve her iki adımda bir, bir adım geri kayıyorduk. Volkanik zemin ne yazık ki küçük taşçıklardan oluşuyordu ve her attığınız adımın yarısı geri gidiyordu. Toz duman, rüzgar derken ilerliyorduk ama oldukça yavaştı. 1.5 saatin sonunda artık içimden geçen rüzgara karşı koyamaz hale geldim. İçimdeki ince ıslak siyah ceketimi çıkarttım ve Grant’in montunu giydim. Bir nebze daha iyiydi ancak hala rüzgarı hissediyordum. Neredeyse vazgeçecektim. Her yer zifiri karanlıktı, ellerimizde fenerler sadece önümüzü aydınlatıyordu ve tepeye tırmanan insanları da bu sayede takip edebiliyorduk. Kolay olmayacağını biliyordum ama bu kadarı biraz fazla değil miydi? Hayır isyan etmeyecektim, bunu ben istemiştim. Tırmanmak zorunda değildim bu benim seçimimdi. Ve ilerlemeye devam ettim. Ta ki titremeye başlayana kadar. Sağ olsun bu sefer de Norbart bana polar montunu verdi. Artık 4 kat vardı üzerimde, ağırlıklar yüzünden yürümek hiç de kolay olmuyordu ama daha az üşüdüğüm bir gerçekti. Uçurum kenarların geçerek zirveye 300 metre kala pes ettik. Aslında etmeyebilirdik, bilmiyorum beklide ayıp ettik. Kendi kendime egom yüzünden zirveye çıkmak zorunda olmadığımı hatırlatıyordum. Çünkü aslında manzara açısından fazla bir değişiklik olmayacaktı. Sadece volkanın tepesine tırmandım diyecektim. Bunu yapmak istemedim. Zaten olmak istediğim yerdeydim, zaten kendimce çok büyük bir zafer başarmıştım. Ve güneş bulutların ardından kendini göstermeye başladığında, volkan bulutların üzerine gölgeler yapmaya başladı. Gölün rengi değişti, olduğumuz yer aydınlanmaya, zeminin rengi gözükmeye başladı. Wow 3400 metredeydik. Hayatımda hiç bu kadar yükseğe tırmanmamıştım. Yüzüm de bir tebessüm bu zorlu yolun bana aslında bir çok şey öğrettiğini söylüyordu.

Ancak inmek de hiç kolay olmadı ne yalan. Belki onlarca kez düştüm, ayakkabılarımın içi 2cm taşla doldu,ama yılmadım. Sürüklenerek, kayarak, yürümeye çalışarak indim aşağıya. Kampa vardığımızda ağlamaya başladım. Sinirlerim bozulmuştu. Çok yorgundum hem de çok. Ve yine muzlu pancake yeyip çay içtikten sonra, 5 saat sürecek olan iniş yoluna koyulduk. Ancak artık değil yürümek, ayakta durmak imkansızdı. Her fırsatta kayıp düşüyordum. Her yerim toz oldu. Saç köklerime kadar, kiloduma varıncaya kadar kahverengi toz içindeydim. Aşağı inen herkes isyan ediyordu. Sanırım turun en kötü yanı çok az zaman olmasıydı. Dağda bir gece daha kalmayı kaldırır mıydım emin değilim ama inmeyi de kaldıramadığım kesindi. Sabah 02.30 da kalkmış ve 4 saat yürümüştük. Sonra 2.5 saatte kampa gelmiş ve şimdi yeniden köye dönmek için 5 saat yürüyecektik. Bu çok fazlaydı ama başardık. Öğlen yemeğinde yine noodle ve sebze yedik. Artık bu tada almıştım ancak bıkmış olduğumda bir gerçekti.

Volkan yolculuğumuz sona ermişti, artık kimsede konuşacak hal kalmamıştı. Kelimenin tam anlamıyla bitmiştik. Değip değmediğine henüz hala karar vermedim. Ancak paha biçilmez bir yolculuk olduğu kesindi. Gördüğüm hiç bir şeyi daha evvel görmemiştim. Muhteşem manzaralar, muhteşem insanlarla tanıştım. Çok yoruldum, hayatımın deneyimiydi ancak bacaklarım hala ağrıyor. Ancak sanıyorum ki bu yol macera sevenler, kendini doğada keşfedenler ve değişiklik arayanlar için çok çekici olabilir.


P.S: Rinjani Endonezya’nın 2. En büyük Volkanı. En son volkanik aktivite 2009 yılında görüldü, her an yeniden aktif hale gelebilir ancak o gün bugündür volkana her gün yüzlerce turist tırmanıyor ve ve Lombok halkı da geçimlerini bu sayede sağlıyor.

Sevgiyle,

1 yorum:

  1. meleğim, neler yaşamışsın böyle

    deneymlerine bir yenisi eklendi

    YanıtlaSil