11 Mayıs 2010 Salı

MARDIGRASS PARADE, DAY III












Güne, bize göre oldukça geç başladık. Uyandığımız da inanılmaz bir şekilde saat 08:30 olmuştu. Kendimize gelip, kahvaltı edene dek zaten öğlen oldu. Şarj olarak, tüm diğer festival sakinleri ile birlikte durgun geçen saatle2irden sonra saat 13.30’da başlayacak olan gösteriye gitmek için artık hazırdık.



Alana ulaştığımız da yine herkes oradaydı. Etrafta yine biri birinden enteresan insanlar vardı. “Ganja Fairies” dedikleri, ot perileri canlı müzik eşliğinde acayip bir makyaj ve yemyeşil kostümlerle dans ettiler. Arkasından enteresan sloganlarla yüzyılımızın hippi’leri, marijuana’ya özgürlük konsepti altında değişik mesajlar veren pankartlar açarak yürüyüşlerini tamamladı. “We Love our herb teas and smokes, law is the cirme” ve buna benzer barış ve “peace, freedom” gibi mutlu yaşam sözcükleri artık havalarda uçuşuyordu. Amsterdam dışında neredeyse hiçbir yer de ellerinde sarılı otlar ile polislerin karşısında içen bir kalabalığa rastlamamıştım. Üstelik geçişe katılan sadece gençler veya yaşını almış insanlar değil aynı zamanda 3 yaşından küçük çocuklar da dahildi. Sanırım bugüne değin şahit olduğum en değişik yürüyüştü bu. Kendimi 1970’lerin başına zaman makinesiyle ışınlanmış ve bir grup enteresan çiçek çocuğun arasına düşmüş gibi hissediyordum. Herkes gülümsüyor, herkes olduğu şekliyle kendisiyle gurur duyuyor, aslında saklanacak hiçbir şey olmadığını haykırıyordu.
Bundan 10 sene evvel, Nimbin şehrinin aslında bu tip şeylere çok açık olduğu ve hatta oraya gelen herkesin rahatlıkla cannabis’i hem içip hem de sattığı söyleniyor. Ancak zamanla, turistlerin ve daha çok da gençlerin kendilerini kaybettikleri ve hatta zıvanadan çıktıkları bir kent haline gelmeye başlayınca polis dizginleri ele alıp, her sokağın köşesine kameralar yerleştirmiş bulunuyor. Yazık ki, kendini bilen içiciler ile kendini henüz tanımayan ve nerede duracağını bilemeyen bu gençlik arasında belki de bir gerginlik oluşmuş durumda. Bu nedenle bugün Nimbin’de festival zamanı dışında herhangi bir zaman diliminde bu olguya rastlamak aslında pek de olası değil gibi gözüküyor.


Ardı arkası kesilmeyen geçiş sona erdiğinde neredeyse 1 saatten uzun süredir ayakta duruyor ve fotoğraf çekiyor olduğumu fark ettim. İnsanın her kareyi resmetme dürtüsü burada rahtlıkla yüzeye çıkabiliyor. Ve artık yola koyulma vaktimiz gelmişti. Buna göre, yarın ”Mounth Warning” adlı dağa çıkmaya hevesliydik. Yol da edindiğimiz bilgilere göre, Avustralya’nın güneşin ilk ışıkları her gün ilk olarak Mounth Warning’i aydınlatıyordu. Peki ama geceyi nerede geçirecektik? İşte bu harika sorunun cevabını yine yollardayken kendi kendimize bulduk.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder