24 Şubat 2010 Çarşamba

14.02.2010 VALENTINES DAY





Oldum olası bu özel günlere bir türlü yükselememişimdir. Kendi memleketimde ise diğer tüm Avrupa ülkelerinde bile insanlar nedense bu tip günlere gereğinden fazla anlam yükler. Ve her nedense bu günler adı üzerinden özel günler olduğu için özel olarak itinayla kutlanırken ele yüze göze bulaştırılır. İlle de eğlenmek veya iyi geçirilmek durumundadır. Hatta ertesi gün ve o günü kovalayan diğer birkaç gün boyunca tanıdıklar tarafından günün nasıl kutlandığı da merakla cevaplanması gereken soruları beraberinde getirir. Siz de kırmamak adına, az mecburiyetten az keyiften anlatırsınız neler yaptığınızı. Ben ise yılbaşı gecesini yalnız geçirmek veya Sevgililer gününü yokmuş gibi davranarak kutlamak gibi derin duygular taşırım içimde hep. Kendime mi evrene mi teşekkür etmeliyim bilemedim ama bugün İstanbul’da olmadığım için gerçekten şanslıyım. Tayland’da ise bugün “ 2010’a merhaba, 2009’a ise güle güle” deme zamanı. Özellikle İçin mahallelerinin özenle süslendiğini ve kapı, pencere dahil olmak üzere evlerine giriş çıkışın olabildiği her yeri açtıklarını öğrendim. Eski yılı bu şekilde uğurlamak ve yeni yıla tüm güzel duygular ile merhaba diyerek evlerine buyur etmek onların en önemli ritüeliymiş. Bu durumda China Town’a gidebilmek için bir çabaya girdik ancak Phuket Town’a gitmek için oldukça yüklü bir para ödemek zorunda kalacağımızı öğrenince, cimriliğimiz tuttu ve vazgeçtik. Bu durumda Pathong Beach ve çevresi bizimdi.
Hani bazen hayatta bazı şeylerden kaçmak istersiniz ama onlar sizi kovalamaya inatla devam eder ya. Sanırım bugün başıma gelen durumu özetleyen cümle tam da bu olmalı. Kumsal kısmına bir birer bira alıp indiğimiz anda, tam da yıldızların ihtişamlı görüntüsünden etkilenecek iken elinde kocaman bir torba ile tay’lı bir kadın yanımıza yaklaştı. Gök yüzüne yükselmekte olan yüzlerce yanan yuvarlak tüp şeklindeki şeyler işte o sırada ilgimizi çekti. Meğer sevgililer günü için sevgililer dilek tutup, benzin ile yaktıkları bu kağıtları gökyüzüne bırakıyorlarmış… İstemedikçe bizi zorlayan kadının hali inanılmazdı. Yahu sevgili değiliz, dilekte tutmak istemiyoruz, biz Chineese New year’ı kutluyoruz, Türk’üz ve aynı zamanda da tatildeyiz. Lütfen bizi rahat bırak! Ve tabi ki kadın gitti.
Azıcık acıktık ve tüm restoranların kapanmakta olduğu dikkatimizi çekti. İnanamadık ancak Saat 11.00 olmuştu. 01.00’e kadar açık olduğunu öğrendiğimiz bir restorana yerleştik, tam da menüyü incelerken, 60 yaşlarındaki sempatik bir adam yanımıza geldi. Enteresan birkaç espri yaparak bizi güldürdü . 5 Kişiydiler, 4 yelkenci erkek ve 1’ de Taylandlı bir kadın. Bize onlara katılmak isteyip istemediğimizi sordular. “Teşekkür ettik” ve çok sıkıcı ve yaşlı olduğumuzu fark ettik. Bu durumda kahkahalarına ortak olmak adına, sempatik ısrarlarına dayanamayıp masalarına oturmayı kabul ettik. Bu durumda ben zaten çok aç değildim ancak onlar zaten hepimiz için sanırım yemek sipariş ettiler. Önce masaya tabak tabak pilav geldi. Hemen ardından gelen, kızarmış ve ızgara edilmiş karideslerin gelişi ortalığı şenlendirdi. Biralar ısmarlandı, bardak havaya kalktı ve hayat içtik. Pozitif enerjiye ve mutluluğa. Bu 4 arkadaşın 3’ü İngiltere de yaşarlarken 1 tanesi ise hayalimin ülkesi İspanya’da ikamet ediyordu. Bu durumda yarım yamalak İspanyolcam ile bir şeyler konuşmaya çabaladım ancak daha çoook çalışmam lazım çoook. Hayat hikayem karşısında etkilenen adamın şahsına ait hayat hikayesinden de ben etkilendim. 2ci evliliğin her şeyden daha iyi olduğunu söyleyerek, hayatında yapmak istemediği hiçbir şeyi de yapmadığını itiraf eden yaşını almış adam için mutlu oldum. Demek insan bu yaşta da 30 yaşındaki kadar enerjik, sempatik ve eğlenceli olabiliyordu. Her şeyin ötesinde mutluydu. Aynı duyguları yakinen tanıdığım tüm babalar için diliyorum. Tabi kendim içinde ayrıca diliyorum ki, bu örnekleri görmek beni daha da çok yüreklendiriyor. Başlangıçların ne zaman masadan gittiğini hatırlamıyorum ancak masaya gelen şampanya ortalığı şenlendirdi. Tayland’lı kızla dalga geçerek özellikle şişeyi ona açtırtmalarını adeta bir stand-up şov değerinde izledim. Ve yazık ki ben de eğlendim. Ve Deniz Mahsullü Noodle Soop’lar masaya servis edildiğinde midem de hiç yer olmadığını fark ettim. Bu durumda elbette ben yemedim. Herkes keyifle alkollerini içiyor, enteresan tekne muhabbetleri dönüyordu. Hepsi de evliydi ve hepsi de mutluydu. Eşlerinden ve özellikle yaşamlarından. Şuan burada olmaları ise büyük özgürlüktü. O sırada aklıma garip bir soru takıldı. Yahu bu Tayland ne menem bir yerdi? Ya 20 yaşında gencecikti daha üniversiteye başlamamış çocuklar vardı etrafta ya da 60 yaşını geçmiş, keyiften dünyayı tekneyle gezen adamlar. Yaşlı adamların neden buraya geldiklerini anlamak için çok akıllı olmaya gerek yoktu elbet. Genç çocuklar için ise gezmek adına gayet ideal bir ülke olduğu kesindi. Peki bu durumda biz hangi kategoriye giriyorduk? İnceden geç kalmış, içinde ki gençlik ateşiyle yanıp tutuşan ama günün sonunda aslında sohbet arayan kesime mi? Görünen o ki durum biraz karmaşıktı. Phuket çok kalabalıktı ve ipini koparan buraya geliyordu. Bu durumda biz gitmeye karar vermiştik. Yarın sabah Koh Phi Phi’nin göbeğine gitmeye karar verdik. Sabah erkenden kalkıyor ve doğruca kendimizi adaya atıyorduk. Yemek sonrası herkes barlar sokağına gitti, biz ise birimiz 29 diğerimiz ise 32 yaşında olduğumuz gerçeği ile yüzleşmiş ve mutlu bir şekilde otele doğru devam ettik. Çok şükür Sevgililer günü kabusum bir kez daha 2010’da da sona ermişti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder