4 Şubat 2010 Perşembe

KATHMANDU / DURBAR SQUARE










Uçaktan iner inmez kendimizi otele, otelden çıkar çıkmaz yemeğe, yemeği bitirir bitirmezde sokaklara yollandık. Sanırım Durbar Square’e giden yol Kathmandu’nun en kalabalık ve kaotik yoluydu. Yine kornalar, bu sefer bir de bisikletli rikshaw’lar ve yüzlerce insan yollara dökülmüş, daracık sokakta bir yerden diğerine gitmek için enerji sarf ediyordu. Hatta bir ara motorlar ve insanlar arasında sıkıştım ve hareket edebilmek için birilerinin hareket etmesini bekledim. Burada da zaman kavramı oldukça sıkıntılı. Trafikten dolayı bazen bir yerden bir yere gitmek tıpkı İstanbul gibi imkansız olabiliyor. Bu nedenle Nepal’lier geç kaldıkların da bunu bir kabalık olarak algılamıyorlar. Bu durum iyi bir şey mi yoksa değimli emin olamadım. Bir yandan hayatı kalıplardan uzaklaştırırken diğer yandan uzun bir zaman dilime yayarak belirsizleştiriyor da aslında.

Yol boyunca turist gibi, onun bunun fotoğraflarını çekerek sonunda kocaman bir alana ulaştık. Köşede Vanessa’yı beklerken yanıma bir adamcağız sokuldu. Alenen Nepal’lilere de benzemediğim ve elimde de koca fotoğraf makinem olduğu için her yerimden turist olduğum akıyordu adeta. Bu durumda adam da bana yol göstermek ve etrafı gezdirmek bunu yaparken de engin bilgilerini benimle paylaşmak istedi. İlgilenmedim önce. Yan gözle neler gösterdiğine bakarken, daha evvel guide’lık yaptığı insanların notları çarptı gözüme. Sonra içimdeki ses gene inanmadı adama ve kafamı çevirdim. Tam o sırada Vanessa geldi ve birlikte adamın bizi gezdirmesini uygun gördük. Bize de bir bilenle etrafı gezmek mantıklı geldi ama bunlar bi garip. Bir paraya anlaşıyorsun sonra daha fazlasını da versen hayır demem diyor. Yok diyorsun buna anlaştık bunu vericem, yok diyor daha çok ver. Allalal yaw ozaman baştan neden pazarlık yaptık ki, eh hiç konuşmayıvereydik bari. Zaten önce 10 euro ile başladı. Sonra türk olduğumuzu duyunca tam avrupa sayılmazsınız hadi biraz indirim yapiyim bari dedi. Kısaca adam dörtte biri fiyatına önce OK oldu. Ama sonra adama ne oldu bilemiyorum.

Bu durumda ilk durağımız Hippi Temple oldu. Ne şık bir isim değil mi? Zaten bu alanda eskiden hep Hippiler yaşar, rahatça Marihuana’larını tüttürür bir yandan da dua ederlermiş. Şimdi ise bunu yapan sadece SADU’lar yani devlet tarafından da denetlenen bu adamlar bütün gün hiçbir şey yapmıyorlar. Tek yaptıkları tüttürmek ve turistlerin onlara verdiği paralar ile yaşamlarını sürdürmek. Fotoğraflarını çeker veya onlarla fotoğraf falan da çektirmek isterseniz 2 dolardan aşağı parayı da beğenmiyorlar hatta kızıyorlar bile diyebilirim. Şahsen deneyimledim hiç hoş olmuyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder