24 Şubat 2010 Çarşamba

PHUKET TOWN














Ve şimdi şehre geldik. Gerçekten Phuket’in bir ada olduğunu söylemeye ancak uzaydaki uydular’ın dili varabilir. Git, git bitmeyen yollar, yüzlerce kumsal, milyarlarca restoran ve görülecek onlarca yer… Altınızda motor veya araba yoksa Phuket’te hareket etmek hiç de kolay değil. Üstelik Taylan’daki en pahalı ada unvanına da zamanında layık görülmüş ve bu karizmayı korumak için de ekstra çaba sarf etmesine hiç gerek yok. Çünkü zaten neredeyse 3yılzdılı otellerin hemen hemen hepsi aynı iyat politikasını izliyor. Ama şu bir gerçek ki şu an da bulunduğumuz Phuket şehri, kumsal dan çok daha ucuz ve az turistik.
Öğlen 12.00 güneşindeyken buraya gelmiş olmamızın hiçte iyi bir fikir olmadığını söylemeliyim. Hem tepemizde güneş beynimizi pişiriyor hem de deniz de değiliz, dahası bir yandan da yürüyoruz ve bir şeyler bakıyoruz. Ah ama bir yandan da tadıyoruz. Aman allahım bunlar nasıl tatlar. Bir bir deniyoruz, hepsi biri birinden leziz. Ve sağ olsunlar ikram da sınır tanımıyorlar. Biz de ayıp edip bir şeyler almadık o ayrı ama bilemedik ki; ne zaman yemek yeriz, ne yeriz? Tatmak daha keyifli geldi o sıra. Gezdikte gezdik, ne enteresan adamlar bunlar; keçi kafalarının bir leğenin içinde durmasını geçtim, az önce kestikleri balıkları güneşte kurutuyor, sabah sabah karides, yengeç türü füme balıklar yiyor bir de domuz ürünlerini, sos ve bezeri her türlü şekliyle her an her yerde hapur hupur yiyiyorlar. Yani sabah kahvaltısı kültürünü, zeytini beyaz peyniri koydum bir yana, Taylandlılar da çikolata yemiyorlar. Acaba bu yüzden mi küçücükler diye de düşünmeden edemedim. Bizden farklı yaptıkları çok şey var elbet ama… Ha bir de güneş altında satış yapan hemen hemen tüm taylandılar her taraflarını güneşten korumak adına kapatıyorlar. 40 derece sıcakta, ellerinde eldiven, pantolon ve uzun kollu t-shirtlerle geziyorlar. Bir de markette beyazlatıcı yüzlerce krem ve pealing’de var. Kararmaktan nefret ediyorlar. Hiç sevmedikleri yegane şey üstelik tüm kadınlar da yüzlerine beyaz pudra sürerek cilt renklerini tonlarca açıyorlar. Sanırım temizliğin ve modernliğin simgesi olarak, güneşin altında marsık gibi bir şeye dönmektense, İngiliz asilzadeleri gibi beyaz tenli ve masum görünmek onlar için çok daha büyük önem taşıyor. Her fırsatta, alışveriş yaparken özellikle sipariş akabine, para verirken alırken “Namaste” diyerek ellerini vücutlarının önünde kavuşturup öne eğilmeleri de cabası. Sanıyorsunuz ki çok sakinler, sevimliler hatta çok sempatik ve kolay anlaşılabilirler ama yooook hiç de göründükleri gibi değiller bana sorarsanız. Birincisi İngilizceleri cidden çok kötü, sizi anlamadıkları gibi kendileri de pek konuşmayı beceremiyorlar.
Başımdan geçen, şu anda komik gelen ancak olay esnasından pekte gülmediğim bir anımı paylaşmak istiyorum. Bu yorucu günün hemen ardından Patong Beach’e geri döndük. Ne yiyeceğimizi bilemediğimiz için ve de çok aç olduğumuz için tabi ki Mc Donalds bizi mıknatıs gibi kendine çekti. Her zaman yediğim gibi “Big mac” menü söyledim ve yine her zaman söylediğim gibi barbekü sos istedim. Sonrada mayonez. Ve evet ilk antipatik bakışlar gerçekleşti. Yani ne var? Mayonez ve barbeküsüz neden yiyim canım yemeğimi. O mu yiyecek, ben yicem, nasıl istersen öyle yerim. Müşteriyim ayrıca haklıyım. Siparişler geldiğinde 1 tane peçetem olduğunu gördüm ama sesimi çıkartmadım. Sonra batım ki tuz yok. Kardeşim ben tuzlu yemek seviyorum. Yani her şeyin altını da ayrıca doldurmak zorunda mıyım? Ona ne? Neyse puflayarak tuzumu verdi. Ve pipetim yok.Eh pipet isteyince, kadın birden delirdi. Arkanda görmüyor musun diye bana bağırmaya başladı. Eh sen misin bağıran. Açtım ağzımı yumdum gözümü. “Ben senin kültürünü bilmek zorunda mıyım? Burası Mc Donalds universal bir işletme. Madem pipet arkada duruyor o zaman bana insan gibi söyle. Senin görevin bana bağırmak değil beni yönlendirmek. Bilmiyorsam şayet bana kızamazsın beni yönlendrimek zorundasın” ohhhh bütünüyle deşarj oldum. Eh zavallı tay kadın benim konuşmam karşısında muhtemelen şok geçirdi. Ama artık iş işten geçmişti. Dilerim en azından bir sonra gelen Türk’e böyle davranmaz…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder