3 Şubat 2010 Çarşamba

EXPLORING GOA




Beach’ler de dondurma, çakmak, fener, kafa masaj aleti, takılar satan ve ayrıca kafasındaki sepetin içinde onlarca meyve gezdirip teker teker satan kadınlar. O sepetin içinde yaşayabilirim galiba ben. Bugün yediğim Pation Fruit, pasiflora ve Hintçe adını bilmediğim meyvesini yerken kendimden geçtim. Muhteşemdi. Ve o sepetin için, Hindistan cevizi, papaya, muz, karpuz ve türevleri ile dopdolu. Ha bir de masaj yapmaya gelenler var. Eline ayağına,kafana, bacağına…. Nerene uygun görürsen diyim.
Pek yemek düşkünü değiliz burada, ama ,insanın önüne geldi mi de geliyor. İyi ki buraya gelir gelmez, bir arkadaşımın arkadaşları ile hemen tanıştık. Bizi dün akşam market diye bir yere götürdüler. Hayatımda market görmediğimi düşündüm. Konseptim değişti yemin ederim. Kapıdan içeri girdiğimizde tüm ağaçların gövdeleri fosforlu boyalar ile boyanmıştı ve üzerlerinde floresan ışıklar vardı. Nasıl ki Avatar’ da yere bastıklarında ışıklar parıldıyordu, etraf tıpkı onun gecesi gibiydi. Kare kutu şekilde ufak ufak bambu ile ayrılmış alanlarda herkes kendi diktiği özel yapım kıyafetleri satıyordu. Deri mini etekler, dize kadar delikli ayak kısmı açık uzun çizmeler. Tüylü milyonlarca yelek, kolye ve küpe. Burası gerçekten uçmuş güzellikteki bir moda panayır alanı olsa gerekti. Tüm yayılmış bu küçük pazarcıkların ortasında devasa bir alan sandalyeler ile çevrilmişti ve asıl party işte orada yer alıyordu. Dijiridu, perkusyon, trompet, bas ve elektro gitar. Ah allahım çalan parçaların mistik güzelliği insanı onlara baka kaldırtıyordu. Kıyafetlere mi bakiyim, yoksa etrafımdaki insanlara mı ya da yoksa müzik yapanlara mı? Ah bir de yiyecek alanları var tabi. Crep, pizza, Hint usulü sandwich…vs Kapital kafamdan uzaklaşmak oldukça zamanımı aldı ne yalan. O marketten hiçbir şey almadan çıkmayı becerdim ama etkisi gerçekten inanılmazdı. Kendine doğru çekiyordu her şey beni. Çekim alanının ortasına doğru çok sürüklendim ama kendimi aşağıya bırakmamayı becerdim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder