3 Şubat 2010 Çarşamba

1ST DAYS OF GOA




Saatler sonra oradan ayrıldık ve Çapora’dayız. Burası irili ufaklı bir çok restoran, cafe ve barın olduğu İstanbul’un Taksimi gibi yüreğin 24 saat hep attığı tek alan. Gelen insanlar ve herkesin inekler ile olan uyumu görülmeye değer. Dünyanın 4 bir yanından, inanılmaz farklı kıyafetler giymiş bambaşka kafa da ki bambaşka insanlar. Hepsi o kadar güzeller ki, gözlerimi uzunca bir süre onlardan alamadım. Yabancı hissettim hatta kendimi. O kadar ait olmaya alışmışım ki bir kimliğe. Kendime geri dönene kadar her birinin teker teker yüzlerinden, ruhların geçmem gerekti.
Bu arada açıktık tabi. Pizza yedik önce ve bira. Biz hala daha sefadaydık. İnsanlar ise bize şaşırıyordu. Neden pizza? Hindistan’dasınız. Evet ama uzun zaman oldu, hint yemeğini şuan arzulamıyoruz. Tadına vardık. Hatta tavan yaptık.

Sonra ananas suyu krizim geldi. İtinayla bir bardağı içtim. Mükemmeldi, blend edilmiş şekilde geldiği için sanki yiyormuşsunuzcasına yoğun bir tat geliyor ağzınıza. Ve hemen sonra dondurma yiyebileceğimi fark ettim burada. Burası temizdi ve herkes turist. Hemen koşup bir tane aldım. Yuttum galiba, yemek denemezdi pek ona. Ve sonra buraya özel testide, hafif zencefilli bir dondurmayı deneme aşkıyla, iç güdülerimin peşinden yine aynı bakkala gittim. Onu da yedim. Oldukça uzun bir zaman değişik insanlarla, farklı şeyler konuştuğumuzu hatırlıyorum. Ve sonra yine acıkmış bulduk Vanessa ile kendimizi. Belki de günlerdir yemek yiyememenin bir etkisiydi bu. Bilemedim.. buraya geldiğimizde tanıştığımız 2 arkadaşımız oldu. Bir tanesi acıkıp, sokaktan bir sandwich yiyince ne olduğunu merak etmekten kendimi alı koyamadım. Ve gittim tezgahın başına. “One please” dedim. Şimdiye kadar yediğim en güzel yumurtalı şeydi sanırsam. Ya da bana mı öyle geldi bilemiyorum ancak, pita ekmeğinin içinde incecik kesilmiş, salatalık ve salatalar üzerinde burada oldukça zor rastlanan peynir ve domates, ayrıca baksa bir tava da da omlet haline getirdiği yumurtayı da üzerine koyarak ketchup ile doldurması kombinasyonların en harikasını yarattı. Vanessa ile beraber sandwich’e yumulduk. Bir çırpıda da bitti zaten. Arada gelip giden insanları izlemeden de edemiyordum. Gerçekten sirk alanı gibi bir şeyin ortasında canlı tiyatro izliyorduk.

Gecemize Antuan neşe kattı. Anlamadığım bir şeyler konuşarak 15 dakika boyunca karşımızda dikildi. Ben alt yazı gerekiyor seni anlamıyorum dediğim anda ise içinde “subtitle” kelimesi geçen onlarca cümleyi ardı arkasına dizdi ama ben yine de söylediklerinden hiçbir şey anlamadım. Sonra birden bire şarkı söylemeye başladı. Sesi yükseldikçe de yükseldi. Hatta güzel bir sesi olduğunu bile söyleyebilirim.
Burada günler biraz hızlı geçiyor. Aslında hayat burada erken başlıyor ve erken bitiyor. Hani bizim Bodrum hayatımızdan beklediğimiz öyle sabahlara kadar bir eğlence yok. Evet partiler var ancak 19.00 da başlıyor ve 22.00 de sona eriyor. Bu durum beni pek rahatsız etmedi ama sabahlara kadar coşacağım partiler olmasını hayal ediyordum bu yadsınamaz bir gerçek. Bunun sebei ise Goa’yı aslında daha sağlık ve meditasyon dolu bir şehir olduğunu göstermeye çalışmakmış. Seneler senesi buraya gelerek kendinden geçen ve hatta kendini burada unutup geriye dönemeyen turistler yüzünden partilerin saatlerini öne çekip insanları daha insani sınırlar içinde hareket etmeye teşvik etmek için yapılan bir uygulamaymış bu. İşte sırf bu nedenle geçen akşam Goa Trance çalarken bir parti de Vanessa’ya saati tahmin etmesi için sordum bana 00.00 dedi halbuki saat henüz 22.45 idi. Burada her şeyi farklı yaşıyoruz diyebiliriz. Sabah eve döndüğümüz hiç olmadı ve olmayacakta

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder