5 Ocak 2010 Salı

3.GÜN “JAIPUR”

















Buraya gelmek oldukça uzun zaman aldı. Sabah 06.00’da Yeni Delhi’den Agra’ya yola çıkmış ve ortalama 4 saatimizi yollarda geçirmiştik. Durduğumuz heryerde yanımıza gelen satıcıları ve maymun terbiyecilirine değinmeden geçemeyeceğim. Fotoğrafını çektiğiniz anda sizden para istiyorlar ama herne olursa olsun verdiğiniz para makbul. Nitekim maymunlarda çok şeker. Agra’dan Jaipur’a gelmekte zannedersem 4 saatimizi aldı. Oldukça acıktık anak bu otoban kılıklı yollarda hiçbir nezin istasyonu yok. Hani olduda tuvalet ihtiyacınız mı geldi, salın yola gibi bir durum var. Aç mısınız?Ancak şöförümüz yolu bulmak için durduğıunda muz ve mandalina kılıklı bişeyler satan bir tezgahın önünde durdu. O an çokaç olduğıumu farkedip camı indirdim. Muz’un hindu ismi “killah” aldım 2 tane sitedim, 3cuyu bonus verdi, nekadar olduğunu sordugumda ise ne verirsen dedi Hani genelde bizim bildiğimiz şekliyle insanlar dilenirken vay bişeyler satarken yaklaşım bu olmadığı için şaşırmadan duramadım ne yalan.
Sanırım buraya dair genel anlamda hep şaşkınlıklar içerisindeyim. Birkaç kilometre ileride durduğumuz turistik yerde ilk noodle’ımı yedim. İlgimi çeken bir diğer konu ise, bundan yaklaşık 10 sene evvel ülkemizde de varolan cam şişe cocacolalar ve pepsiler oldu. Zannerdersem gören herkeste çocukluğunu hatırlayacaktır. Hatta hatırlarsanız, Cocacola zero veya Light’a geçmeden önce bir Diet Coca cola sendorumumuzda vardı. Burası hala Diet cola kulalnıyor ve genelde içeçecklerin hepsi disposable olmayan kocaman şişelerde ikram ediliyor. Premiz olmaması gerçek anlamda bir mucize ancak yine de her elime aldığımda kendimi 1990’larda hissediyorum.
2 saat sonra Jaipur’dayız.. Hava çoktan karardı, dolayısıyla etrafta neler olup bittiğini anlamak artık kolay değil. Telefon numaramız hala çalışmıyor, böyle bir saçmalık olamaz. Yolun kenarında saçma sapan biryerde durduk, Vannessa tur rehberimiz ile telefonda olduğu için arabadan ben indim. Sözde telefon kartlarımıza kontör yükleyeceğim ama nerde, satıcı tipler aptal aptal suratıma bakıp gülüyorlar. Burada aircel kontörü var mı deyince, bana pişkin pişkin “nooo” diye cevap vererek gülmeye devam ettiler. Anlayamdım ve “It is not a good news, why are you smiling?” diye sorduğumda tabiki gülmeye devam ettiler. Hayata olan bağlılıkları pek hoşta bizim içinde bulunduğumuz durumun hoş olmadığını anlamaları mümkün olmadı.
Yola devam ettik ve sonunda şehirden içeri girdiğimizde burasının Jaipur olduğunu anlamak pek zaman almadı. İnanılmaz bir trafik, inekler, at arabaları, bisikletli tuktuklar, motorlu tuktuklar, yayalar ve arabalar herkes aynı yolun üzerinde farklı yerlere gitmeye çalıştığı için ilerlemek söz konusu bile değildi. Vanessa’ya bakarak, burada kalmıycaz dimi dedim, aynı şekilde bir cevap aldım. Oteli bulana kadar saatler geçti ve o an bir şöförümüz olduğu için kendimi çok şanlsı hissetim. Sanki şehrin unutulmaz bir sokağına girmiştk. Burada çok daha az ses ve insan vardı. Otele korkuyla girdik ancak korktuklarımız başımıza gelmedi. Temiz bir oda, sıcak sus, birkaç tane falza havlu ve battaniye isteğimize gayet nazikçe cevap veren otel sahibine wireless var mı diye sorduğumda da evet cevabını aldığımda yeryüzünden benden daha mutlusu yoktu. Yine acıkmıştık. Bu şehir bizi sürekli acıktırıyor, uykumuzu getiriyor ve azıcıkta yoruyor ama herşeye ramen burada olmak gerçekten çok güzel ve farklı.
Otelin karşısındaki hafif pahalı lokantaya kendimizi attık. Ve aman allahım o da ne, içeride hintli geleneksel kıyafetli kadınlar ve erkekler müzik yapıyorlardı. İkimizindeiçi kaynadı. Ben kameraya almaya karar verdiğim sırada, Vanessa’da ayağa kalktı ve dans eden kadınla ilk dansı yapmaya başladı.. Gerçekten müthiş bir deneyimdi, bizim üzerimizde kargo cepli pantalaonlarımız vardı belki ve falza batılıydık ama ruhumuza okadar güzel geldilerki, dans ederken ikimizde kendimizden geçtik. Yediğimiz yemekler de şahaneydi. Kırmızı mercimek kılıklı bişeyin içinde Cottage Cheese ve Basmati pirincle taptaze sebsezeleri miğdeye indirirken kameraya almaya, fotoğraf çekmeye ve yerel halk ile sohpet etmeye başladık. Uzun zamandır, bukadar uzun süre huzur içinde gülerek kendimden geçtiğimi hatırlamıyorum. Hatta dansetmekten yoruldum bile diyebilirim. Hintli kadın, önce kafasının zerine 5 tane vazoyu alıp dansetti, bu dansın adı “balance”mış. Ve daha sonrada kafasının üzerindeki o koskocaman ağırlıklarla, o çizilerin üzerine çıkmazmı. O sırada korumacı iç güdüm kadını oradan alıp aşağıya indirmek, ayaklarının altına bakmak ve canının acıyıp acımadığını sormak istedi ama kameranın videosuna okadar kilitlendimki kadının aslındahiçte acı çekmeyen yüzünü görmem zaman aldı. Bu nasıl bir kafa yapısı, nasıl bir anlayış veya nasıl bir meditasyon şekli bilmiyorum. Sanırım bir dahaki hayatıma bir hintli olarak gelmezsem de anlayamayacağım.
Otele geri dönüp, internetin nimetlerinden yararlandık ve işte yarın yine Jaipur’u gün ışığında deneyimlemek için, ısıtmaya çalıştığımız yatağımızın içinde uyuyakalmak üzereyiz.

1 yorum:

  1. Canım arkadasim, yazdiklarini okurken muthis keyif aliyorum, sizi boylesine mutlu gormek o kadar guzelki. Umarim her gecen gun mutlulugunuz,aldiginiz keyifler,heycanınız kat ve kat artar.

    YanıtlaSil