16 Ocak 2010 Cumartesi

MUNNAR, DAY 2



Uzun zamandır bu kadar çok uyumamıştık herhalde. Buranın yüksekte, dağların tepesinde olmasından dolayı oksijen oranı da oldukça yüksek. Gün boyunca bu enteresan uyku hali bizi bir yerden bir yere arabayla giderken hep uyuttu durdu. Yorgunluktan ziyade miskin ve tatlı bir uyku hali, arabayla virajlı yollardan geçerken tatlı tatlı uyumamıza neden oluyor. Sabah kahvaltı için otel restoranına indiğimizde gene omlet ve ekmek yedik, tabi bir de ananas. Nedense buranın meyvelerine bayıldım. Yedikçe daha çok yiyesim geliyor.
Burada her yer çay tarlaları ile dolu. Bu bölgenin en büyük özelliği çay. Zaten yol boyunca kokuyu da alabiliyorsunuz. Sağa sola baktığınız gün boyunca, çay dikili olan tüm bölgelerde sırtlarındaki o aletle ilaçlama yapan adamları görüyorsunuz. Koskoca tarlaların arasında adamlar sinek kadar küçücük gözüküyor. Yalnız daha evvelde söylemiştim bu çay bizim bildiğimiz çay mı yoksa Hindistan özelindeki zencefilli ve sütlü ikram edilen o rezillik mi bilemiyorum. Bir bu “chai” bir de baharat durumuna henüz alışamadım. Böyle giderse de pek mümkün olmayacak. Ama tarlaların görüntüsü görülmeye gerçekten değer.
Daha sonra pekte anlaşamadığımız şoförümüz bizi gelip otelden aldı ve ilk durağımız botanik bahçesi oldu. Giselle’cim, bütün fotoğrafları macro da özellikle senin için çektim. Yaprakların üzerindeki garip tüyler ve çeşit çeşit kaktüs ve bilimum çeşit çiçekle haşır neşir olduk. Hepsi biri birinden ilginçti. Çiçek darcığımızı entelektüel anlamda oldukça geliştirdiğimizi sanıyorum. Buraya giriş oldukça ucuzdu, sadece 5 rupi ve kamera içinde 20 rupi verdik. Bütün bahçeyi gezmemiz oldukça zaman aldı, hemn hemen hepsini resmetmeye çalıştım ama arada atlamış olduklarım olabilir. Hava burada serin ancak güneş oldukça fazla ısıtıyor. Gölgede hafif ürperirken güneşin altında neredeyse baygınlık geçirecek kıvama geliyoruz.

1 yorum:

  1. canimsin :)
    cicekler bocekler:))
    bunlari beraber deneyimlemek isterdim cok..

    YanıtlaSil