8 Ocak 2010 Cuma

Ve Udaipur City Palace’tayız..






Enteresan bir şekilde girdiğimiz her turistik alanda ödediğimiz biletlerin yanısıra kamera içinde bir insan parası bilet ödüyoruz ancak bu sefer kamerayı içeri sokmak dahi yasaktı. Dolayısıyla burdan hiçbir görüntü alamadık, hepsi artık anılarımda saklı.
Shilpgram Cratsmen’s Village
Hemen sonra şehrin biraz dışında bu köye geldik. Burada köy insanlarının eskiden nerede ve ne şekilde yaşadıklarını öğrendik. Türk aklımla girişte kamerayı çantama koydum ve çekim yapmayacağımı söyledim böylece kamera parası ödemedik.
Girişte kapıda bir tur rehberi bizi çevirerek eski köy yaşamını anlatabileceğini ve bize eşlik edebileceğini söyledi. Ab,ki para alacaktı. Hah türklerin cimri olduğunu sanacaklar oysa bizim kanımızdan kaynaklanıyor bu durum.. Ama turu aldık, amaç gezmek, öğrenmektş ne de olsa. Yoksa aval aval bakmaktan ve anlamlar çıkarmaktan biz de hoşlanmıyorduk. Biz sadece kazıklanmak istemiyorduk, eh haklıydıkta…
Ve içeri doğru yol aldık. Burada kadınlar çalışmadığı için kadın kılığında bir adam tıpkı kadın gibi giyinmiş, süslenmiş ve en az bir kadın kadar iyi dans ediyordu. Biraz onlarla dans ettikten sonra etrafı gezmeye başladık. Tur rehberimiz oldukça değişik biriydi. Burada doğup büyüyen birçok insanın yanısıra çok daha açık görüşlü, çok daha iyi ingilizce konuşan ve çok daha fazla bilgi paylaşayabilen biriydi. Bize Hint kast sistemini anlattı, ve daha sonra kendisinin de Brahmanlar’dan sonra gelen Warrior adı verilen kasta ait olduğunu söyledi. Ve arkasından ekledi. “Karımı çok seviyorum ve o benim hayat arkadaşım. Ailelerin çocukları için eş seçmelerine çok karşıyım ve elimden geldiğince bu bağnaz düşüncelerden kendimi ve ailemi uzak tutmaya çalışıyorum ancak şartlar buna fazla el vermiyor “ dedi. Annesi ve babası bundan 20 sene evvel onun için kendi kastından 5 ayrı kadın seçmiş. Hepsiyle teker teker sadece 2 dakika görüşen adam hiçbirinden bir eletrik alamamış. Ve ailesine evlenmek istemediğini söylemiş. Buna ikna olmayan anne bir kez daha denemesini istemiş ve annesine karşı gelemeyen adam “ama busefer son, eğer yine olmazsa beni 2 sene rahat bırak lütfen “ demiş. 3 kadınla daha tanışacak olan adam ilk kadını gördüğünde, içinde kopan fırtınayı tasvir ederk3n bugün hala karısını çok sevdiğini gözlerinde görebilirsiniz. Aynı duygular içinde olan bugünkü karısıyla evlenerek 3 çocuk dünyaya getirmişler. Ve rehber anlatmaya devam etti “Hindu’lar için erkek Tanrı’dır, kadın erkeğine saygı duyar ve ona hizmet eder. Evde sadece tek bir yatak vardır. Burada erkek uyur, kadın ve çcocuklar ise yerde uyurlar.” Ama ileri görüşlü rehberimiz evlenir evlenmez evine ikiz yatak alarak bu sistemi bozmuş. Kendi özeline de kimse karışamayacağı için bir problem yaşamıyor. Ve diyor ki “ Eğer karım için ben Tanrı’ysam, karımda benim Tanrıçam’dır. Hikayeyi dinlerken Bollywood yapımı bir aşk filmi seyrettiğim hissine kapıldım. Ve o an aklıma sizinle dün de paylaştığım gibi neden kadınların geleneksel giysiler giyerek erkeklerin giymediği sorusu oldu. Rehberimizin cevabı tatmin ediciydi. Kadınlar çalışmıyor ve iş yapmadıkları için geleneğin devamını sürdürecek bir onlar var. Ama bu bağnaz bir düşünce, evlenmeden önce köy dışındaki şehir kesinde kadınlar az olsun etek ve pantolon giyebiliyor ama evlendikten sonra kültürün sürekliliği adına bu mümkün değil. O da aynı şekilde karısının aslında jean veya etk giymesini uygun buluyor ama aileler ve ortam buna müsaade etmediği için bu söz konusu bile değil. Onlarda çareyi tatile giderken bavulun alt kısmını modern elbiserle üst kısmını ise geleneksel kıyafetler ile doldurmakta bulmuşlar. Gerçekten ilginç bir durum.
Turistik biryer olduğu için, herkes birşeyler satmaya çalıştı, ufak budha heykelleri, kaplan, fil, deve ve at resimleri yapanlar bize ipek çizimlerini satmak istedi. Kaplan bolluğu, fil şansı, at gücü deve ise aşkı temsil ediyor.
Ve acıktık. İçeride ufak bir restoran vardı, 1 dolara yemek yeme şansını sürekli bulamadığımız için tamam dedik ama ahhhh ahh demez olaydık. Ben ki bir tencere yemeğin içinde 1 çay kaşığı karabiber tadını alan biriyim, o yemeği yerken çektiğim acıyı bir Vanessa bir ben bilirim. Ne fil ne de at bana yardımcı olmadı. Yandım, öldüm bittim. Ah yedim ama hızlı hızlı hızlı, yana yakıla… Yediğim en acı, en zor yemekti. Eh tabi 1 dolarlık yemekten de fazlasını beklememek gerekirdi belkide. Zaten uykusuzdum, yorgun ve acı dolu…
Şuan yazarken o halime gülüyorum. İnanılmaz bir deneyim olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Zaten 12 dakika içinde oradan kalktık ve Udaipur, beyaz şehrin en tepesinde yer alan Mansoon Palace’tayız. Şehre kuş bakışı bakıyoruz, ama içeride neredeyse hiçbirşey yok. 10 dakika etrafa bakındık ve aşağıya geri dönmeye karar verdik. Bu akşam 21.50’de Mumbai’ye gitmek için trene biniyor olacağız. Dinlenmemiz gerek. Dün geldiğimiz kafedeyiz. Burası bizi rahatlatıyor. Cappucino eşliğinde muhteşem bir Apfelstrudel yedik birlikte. Şimdi sinekler saldırıyor. Hava azıcık ısındı ya, artık her yerdeler. Rahatsız olmamak elde değil. Ama yine daha evvel de söylediğim gibi “yapacak bir şey yok”. Zaten korkacak bişey de yok, bunlar aptal sinekler,sivri sinek bile değiller. Ve her gece aldığım sıtma haplarınında tam şuanda devreye girmiş olduğunu sanıyorum. Hernekadar bu ilaçları kullanmaya devam da edecek olsam gelmeden önce yaşadığım polemi ve ilacın yan etkileri dahilinde bana anlatılanların kendime işkence yapmaktan başka birşeye yaramadığını farkettim. Bu ilaçları almasam da olurdu. Ve deneyimlerini anlatan bu insanları da kafama takmasam da olurdu. Sadece bildiğim bir tek şey varki; insanın yakınlarının ve onu sevenlernin olması paha biçilmez bir durum ama zararlı yönlerinin de olduğu da yatsınamaz bir gerçek. Tam anlamıyla kendim ve güzel arkadaşımla başbaşayım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder