18 Ocak 2010 Pazartesi

WILD LIFE SANCTUARY






Bir rivayete göre içeride, enteresan vahşi hayvanlara dahil olan kaplanlar ve filler de bulunuyordu ama çok dua ettiğim halde hiçbir tane bile göremedim. Biraz arabayla gezip, sokakta var olan inekler dışında maymun ve at fotoğrafları çektikten sonra bota binip gölde gezi yapmak içinde ekstra para aldıklarını öğrendik. İçeri girmek için zaten 300 rupi adam başı vermiştik, arabayla içeri girmek ve 3km yürümemek için 50 rupi, bir de bot için 40 rupi ve şimdide yine kamera için 25 rupi. Paralar yine bugün suyunu çekti anlayacağınız. Uzun bir bota binme sırası bekledikten sonra biraz parkta keyif yaptık. Nedense yerli halk çocukları turistlere pek meraklı. Kamera görünce poz vermekle kalmayıp bir de sizinle uzunca sohbet etmekten oldukça keyif alıyorlar. Biz de eğlenmedik desek yalan olur. Ve sonunda bottayız. Biraz geç binmiş olacağız ki son kalan 2 yere biz sığıştık. Ah bir de şu can yelekleri yok mu? İşler onlar beni bitirdi. Ne gerek vardı bunlara… Güvenlik nedeniyle olduğunu anlamamak imkansızdı da , alet zaten saate 15km ile yolculuk ediyordu. Bir güvenlik yanıma yanaştı, baktı ki ben çok konuşuyorum ve bu can yeleğinin içinde hiçte mutlu değilim bana açıklama yapma ihtiyacı hissetmiş olsa gerek. Geçenlerde 2 bot birbiriyle çarpışmış ve güvenlik görevlileriyle birlikte 25 kişi yaşamını yitirmiş. Anlayamadım gitti. Neyse daha fazla sorgulamak anlamsız geldi. Kaderime boyun eğdim ve ilerledikçe gözüken, gölün ortasında ağaçlara takıldı gözüm. Ayağa kalkıp, İngilizceden bir haber olan güvenlik görevlisine suyun derinliğini sordum, 30km ile başlayarak 100km kadar ulaştığını söyledi. Burası vahşi hayvanları koruma alanıydı. Dolayısıyla bottan inmek veya 20m den fazla yakınlarına girmek söz konusu değildi. Uzaktan çekebildiğim kadar, bütün gördüğüm geyik, ceylan, buffalo ve benzeri deniz köpeği dedikleri anlamsız yaratığı çektim. En çokta daha evvel söylediğim gibi koskoca gölün ortasından göğe yükselen o garip ağaçlar ilgimi çekti. Seneler önce, gölün yerinde yeller esiyormuş. Daha sonra dolumca ağaçlar gölün dibinde kalmış ancak ben güvenlikçinin azizliğine de uğramış olabilirim ve bu bilgilerin hepsi çöpten ibarette olabilir.

İşin ilginç yanı bu ağaç kovuklarının üzerinde yaşayan leyleklerin umarsızlığıydı. Ne kadar yanıklarından geçersek geçelim hiç istiflerini bozmadan öylece hayatlarına devam ettiler. Bir de fotoğrafını çekmeye yetişemediğim , mavi, mor, fıstık yeşili ve beyaz-siyah renkteki küçük kuşlar. Burası neredeyse sessiz bir hayvan cennetiydi diyebilirim. Yolculuğumuz 1 saatten az fazla sürdü. Karaya indiğimizde ikimizde oldukça yorgun hissediyorduk ancak gün ve etkinlikler henüz bitmemişti. Şimdi sırada Marshal arts, Thekaddy Eski dövüş sanatları gösterisi vardı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder