8 Ocak 2010 Cuma

MUMBAI / 15.30 am







Henüz hala bitmemiş olan bugünü anlatmak yine zor. Gün, yolculuk, açık ve pislik sandığımdan çok daha uzun sürdü. Nereden başlayacağımı bilemiyorum. Meğer biz Hindistan’ı henüz anlamamışız. Gerçekten de kelimelerin kıyafetsiz kaldığı bir andı trenin istasyona yanaştığı an. 2 saatte gecikme yapmıştı,ortalama 18 saatlik süren yolculuğumuzda bize enerji verecek hiçbir şey yemediğimizi de göz önüne alırsak, trenden indiğimizde sırtımızdaki 20 kiloluk çantaların ağırlığı 2 katına çıkmıştı. Önümüzde de küçük çantalarımız ve elimizde su şişelerimiz. Bir de yüzümüzde maskeler ve güneş gözlükleri. Görüntümüz anlatılacak gibi değildi. Hava çok ısınmıştı, istasyon daha evvel gördüğüm hiçbir kalabalığa benzemeyen şekilde doluydu. Yerlerde yatan insanlar, para dilenen çocuklar, açlıktan kemikleri sayılan anneler. Leş gibi yerde oturan zayıf bir anneyi seçti gözüm, yüzü gülüyordu ve kucağındaki çıplak bebeğini emziriyordu diğer yandan. Dayanamadım fotografını çektim. Çantalarımız çok ama çok ağır geliyordu. Tren de bizimle yolculuk eden çift elimizden tutmasaydı ne halde olurduk tahmin bile edemiyorduk. Sağ olsun adam bizim için lokal trene kendine bilet alırken bilet almıştı. Böylece tek yapmamız gereken onu bu hektik kalabalığın içinde beklemek olmuştu. Ancak dakikalar saat gibi geçmek bilmiyordu. Buradan biran evvel gitmek istiyordum. Gerçekten gitmek.
Planımız şöyleydi; akşam 21.50’de kalkacak olan tren bizi Viti adlı istasyondan Pune’ye götürecekti. Böylece locker’ı olan bir istasyona çantalarımızı kilitlemeliydik. Fazla da vaktimiz olmadığı için lokal trenle Viti’ye gelerek burada bir şey yeme hayaliyle yanıp tutuşuyorduk. Ancak lokal trenler şehirlerarası olan trenlerden daha kalabalık ve daha pisti. Neyse ki, yanımızdaki yataklara ilk başta gelmelerini istemediğimiz yol arkadaşlarımız bizim için her türlü fedakarlığı yapmaya çoktan and içmişlerdi. Lokal trende Viti istasyonuna gitmek için çıkmamız ve inmemiz gereken merdivenleri görünce Vanessa’da ben de korku dolu anlar yaşadık. Çantalar ile yapılası en zor şey merdiven çıkmaktı. İman gücü mü ne geldi o an içimize bilmiyorum ancak merdivenler bittiğinde, vücudum daha da ısınmıştı, kalbim çok hızlı atıyordu, aç ve yorgun hissediyordum, üstelik maske yüzünden aldığım ve verdiğim nefes dolayısıyla hava bana daha da sıcak geliyordu.İnsanlar çarpıp duruyorlardı. Yaya trafiği ile araba trafiğinin neredeyse hiç farkı yoktu. İnsanların mesafe anlayışı olmadığı için çok yakınımdan geçmek onları rahatsız etmiyordu. Oysa ben değme ihtimallerinden bile irite oluyordum. Sonunda lokal trene binmeden portokal suyu ve coca cola aldık ve bir de kraker kılıklı bir şeyler. Şimdi daha iyi hissediyorduk, en azından tren ilerledikçe oksijen etrafa dağılabiliyordu. Ortalama 1 saatte bu trenin içinde yolculuk ettik. Bu arada hala bizimle birlikte yolculuk eden çift ile sohpet etmeye başlamıştık artık. Bana bizden önce ineceklerini ama yolumuzu bulamayacaksak bize eşkil edebileceklerini söylediler. Çok teşekkür ettim, zaten bilet parasını da almadı bizden. Gerçekten çok iyi yürekli insanlardı. Binlerce defa teşekkür ettik. Tüm güzelliklerin onlarla olmasını diledik. Ve inmeleri gereken istasyon geldiğinde inmediler. Bizimle birlikte geleceklerini söylediler. Bu kadar fazla iyiliği karşılıksız bırakmak istemediğimizi söyledik. Ama nafile. Bizi dinlemediler. Vanessa ‘da onlara annemin biz uçağa binmeden önce verdiği nazar boncuğunu hediye etti. Adam çok sevindi, boncuğun onu kötü gözlerden koruyacağını söyledik. Ve tren inmemiz gereken istasyona varmıştı. İnip taxi’ye binecektik. Ah olamaz, yine merdivenler. Yolun öbür tarafına geçmek için merdiven inip çıkmamız gerekiyordu. Taxi bulmak kolay olmadı ama sonunda başardık. Yanlık taxiye bu çantalarla binmek bambaşka bir hikaye oldu. Sığmadık elbet. Okadar küçüklerki, ben o taxiye çantasız da binsem 4 kişi yine sığmakta zorlanırdım. Zar zor sığıştık ve evet Viti’ye doğru yoldayız. Ama hala nefes alamıyoruz. Berbat kokuyor ve korna sesleri ve kalabalık ve pislik. İstasyonun önünde bizi indirdiler. Tekrar binlerce kez teşekkür ettik, minnet duyduk. Bu insanların anne ve babalarımızın bizim için ettiği dualara karşılık yolumuza çıktıklarına inandık. Bizi sizlerin güzel düşünceleri ve iyi dilekleri koruyor. Melekler bizimle, başımıza kötü şeyler gelmesini engelleyerek, yolculuğumuzun macera dolu ama her şeye rağmen güzel geçmesini sağlıyorlar.
İstasyona girmek için yine merdiven indik ve çıktık. Uzun zamandır spor yapmadığım için daha uzun bir süre yapmayacağımı sanıyordum ancak bugünkü performans beni birkaç gün rahat rahat götürür. Her türlü hormonu salgıladığımı sanıyorum. Açlık artık başıma vurmuştu. Başım ağrıyordu ve bacaklarımı taşımakta güçlük çekiyordum. Susamıştım ama okadar çok su içmiştim ki tuvalete de gitmem gerekiyordu. Hah gerçekten felaket bir durumdaydım. One, two testing. I am still alive, so keep walking. Vanessa sigara içmek istiyordu ben de çantalardan kurtulmak. Çantaları locker’a verdik, kolay oldu. Ancak ben artık tuvalete gitmeliydim o ise sigara içmeliydi. O pis tuvaletteki maceramı anlatmayacağım ama kötü olduğunu söylemem yeterli olacaktır sanırım.
Ve kendimizi dışarı attık. Tanrım burası neresi? Bu kalabalık ki keşmekeş… Of, anlatmak yine imkansız. Daha evvel Hindistan için söylemiş olduğum hiçbir şey bu şehir için geçerli olamaz. Dilenciler, para isteyenler, yiyecek insanlar, çocuğunu pataklayanlar, yerlerde sürünenler, her yere mütemadiyen tüküren insan sürüleri… Devam edemiyorum.
Önce günlerdir çözemediğimiz telefon sorunumuzu çözmek için bir telefoncu bulduk. Bulduk ama kontör yükleyemeyeceğimizi öğrenmek ve bunu kabusa dönmesi ortalama 2 saat sürdü. Yani yemek yemeyeli artık 22 saat olmuştu. Daha evvel oruç tuttuğum zamanlar haricinde hiç bu kadar saat yemek yemediğimi hatırlayamıyorum. Bir daha da mümkünse hatırlamak istemiyorum. Açım, sadece aç. Neredeyse yere düşecek kadar aç. Ve neredeyse herhangi bir şeyi alıp yiyecek kadar. Yürümeye başladık ama etrafta yemek yiyeceğimiz düzgün hiçbir yer yok. Yürüdükçe hem uzaklaşıyor hem de daha da fazla yoruluyoruz. Birilerine sorduk, bir hotel’in restoranını tarif ettiler. İçeri girdik, oksijen olmayan bu yerde yemek mi vardı yoksa? Ama buna da OK’dim. Vanessa miğdem bulandı çıkalım mı ?demeseydi orada sanırım kalırdım. Açlık vücuduma hükmediyordu artık ve yavaşlamıştım. Yolda yürürken yol kenarındaki insanlara bakıp, şanslı olduğumu hatırlamaya çalıştım. Cebimde param vardı ama yemek yiyecek bir yer yoktu.Kaotik ve dramatik anlar yaşıyordum. Sonunda gördüğümüz Macdonald’s hayallerimizi süslemek ile beraber zannerdersem hayatımızı ve psikolojimizi kurtardı. Mc Chicken yedik Müthişti. Haftalar sonra et yemek ve soğuk cocacola ve patates. Bilindik tatlar. Çok güzeller. Artık mutluyuz, ikimizin de yüzü gülüyor. Ohh!!! Şimdi tekrar telefoncuya, artık tartışabilir ve konuşabiliriz. Telefon hatlarımızı değiştirdik ve saçma hattan artık kurtulduk, yaşasın Vodaphone. Yarım saatten fazlasını da burada kaybettik. Telefonum şarjı bitti. Bu yüzden sokağın ortasında lapotopum’u çıkartıp şarj etmek zorunda kaldım. Ama işe yaradı. Gene güzel dualar ve dileklerle yolumuza devam ediyoruz. Son olarak bir ATM bulursak artık Mumbai’de kalmamız için hiçbir nedenimiz yok. Bir ATM çalışmıyor, haydi bir diğerine. Mumbai sokaklarını arşınladık ama kayda değer hiçbir şey olmadığını söylesem yeridir.
Sonunda istasyondayız. Sabah geldiğimizde kabalık sandığımız istasyon şuan iğne atsan düşmeyecek durumda. Tamam tamam gidiyoruz. Çantalarımızı aldık ve trenin kaç numaralı alandan kalktığını bulmak için yine çantalarla ilerlemeye başladık. Bakıyoruz da, trenlerin üstünde yolcu isimleri yazıyor ama bizim ismimiz yok. Nasıl olur? Hayır bir çılgınlık daha mı yoksa? Hahaha.. ilerledikçe ilerledik ve sonunda bulduk. Şuan 1st class’ta yolculuk edeceğiz. Ama ne 1st class. Neyse bu seferki yol arkadaşlarımız da genç bir çift. Gayet tatlılar. Sadece 4 saatlik bir yolumuz var. Hiçte uzun değil, üstelik bu tren çok daha güzel. Bir de nerede kalabileceğimizi çözersek mesele yok. Osho’nun aşramının etrafındaki hiçbir otelde yer olmadığını öğrendik. Vardığımızda saat 02.00 olacak. May the God be with us.
İyi geceler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder