15 Ocak 2010 Cuma

TRANSPORTATION IN PUNE WAS FUN






Pune’de geçirdiğimiz zaman zarfı boyunca elime laptopu alıp doğru düzgün bir şeyler yazamadım. Sadece, içimde yükselen duygularımın bir anda aklıma gelen sözcüklerini artık daha fazla içimde tutamayacağımı hissettiğimde sarıldım yazıya. Bu nedenle okuma fırsatımda olmadı. Yani buraya kadar neler yazdığımdan da çok emin değilim. O kadar elektronikten uzaklaştık ki internete bile girmek içimden gelmedi. Hatta telefonumun gün boyu kapalı olması ve ulaşılamamak ve yeryüzünde kaybolduğumu hissederken burada kendimi bulmak bana kendimi çok iyi hissettirdi. Ancak komik şeyler elbette olmaya devam ettiği için paylaşma ihtiyacım hala mevcut. Bir akşam Osho’da tanıştığımız hintli sempatik arkadaşımız Krishna eşyalarımız kalacağımız yerden bir diğerine taşımamızda bize yardımcı oluyordu. Eh önce Osho Center’ a gidip eşyalarımızı almamız ve daha sonra otele gitmemiz, hatta oradan da yeni kalacağımız yere dönmemiz gerekiyordu. Eh hal böyle olunca, Krishna bizi götürebileceğini söyledi. Biz de tabi ki OK dedik.

Ancak motorsiklete 3 kişi bineceğimizi fark edince işin rengi Vanessa’nın yüzü değişti. Üzerimizde white robe’lar, Krishna önde ben arkasında, Vanessa benim arkamda ve bacakları da üzerimde yolculuk ederken gülmekten gerçekten altıma yapacağımı sandım. Sanırım bu başımıza gelen en komik, en eğlenceli şeydi. Herkesin bize garip garip bakacağını sanırken insanlar durumu gayet doğal karşılıyordu. Bunun üzerine bir de çantalar eklenince durum daha da komik bir hal aldı. Bumper’ların üzerinden atlayan, korna çalan bir nacked motorun üzerinde giden 1 erkek ve 2 kadın doğrusu görülmeye değer bir sahne oluşturuyordu. Yaşanmaya da değer olduğunu eklemeden geçmek istemiyorum 

Bütün bu kahkahalarımızın arasında sonunda KERALA’ya gitmenin yolunu bulmuştuk. Önce Mumbai’ye 4 kişiyle daha paylaşacağımız bir taksiyle gidecektik sonra da havaalanından Kerala’ya uçakla geçecektik. Dün akşam son “AUM” Meditasyonuna girmeden önce, daha evvelden tanışmış olduğumuz dünya tatlısı arkadaşımız Hintli Angad bizi götürebileceğini, orada işi olduğunu zaten sabah Mumbai’ye gideceğini söylüyordu. Bize favor yaptığını içten içe biliyorduk. Ama elden bir şey gelmiyordu, alem edip kallem edip bizimle daha çok vakit geçirmek için Mumbai yolculuğumuzu birlikte yapmak gerçekleştirdik. Angad 21 yaşında. O bir SIGHE yani, Hint tradisyonuna göre sighe’ler doğduklarından itibaren saçlarını kesmiyor ve yukarı da toplayarak, kafalarını sarık gibi bir şeyler kapatıyorlar. Buralarda da özellikle çok seviliyorlar. İyi kalplilikleri ve yardımseverlikleri zaten yüzlerinden de okunabiliyor. Angad şimdiye kadar tanıdığımız en zengin Hintli. Ona hizmet edenler sabahları yemek pişiremediği için günde sadece 1 kez yemek yiyor. Zannedersem göl manzaralı bir köşkte oturuyor ve büyük bir fabrikaları var. Babasıyla birlikte çalışıyor. Ve diğer Hintli ailelerin tersine onlar sadece 2 kardeş, yani koskocaman bir aile değiller. Sanırım ikimizde onu ilk gördüğümüz anda çok sevdik. Güler yüzü, bembeyaz dişleri ve hafif tombiş görüntüsüyle kafasındaki sarık mükemmel bir uyum sağlıyordu. O da daha sonradan, bizi ilk gördüğünde pozitif sevgi çemberimizin etkisi altında kaldığını itiraf etti. Yolculuğumuz, 6 kişiyle paylaşacağımız garip bir arabada 4 saat sürecekken, 3 kişi olarak klimalı bir arabada, keyifli bir sohbet eşliğinde sadece 2.5saat sürdü İyi ki varsın Angad. Bizi kapıya kadar geçirdi. Sıklıkla bize “do not go, please” dedi. Çabuk bağlandığını ve insanların çoğuna bu duyguları beslemediğini de uzun bir süre anlattı. İkimizde onu çok ama çok sevdik.

Sanırım yaşamımızın sonuna dek bizimle birlikte varlığını sürdürebilecek gerçek bir arkadaş kazandık. Sanırım ben de onunla birlikte çok duygusallaştım. Bizi havaalanına kadar getirmesinin yansıra, mütevaziliği ve hayata yaklaşımından çok etkilendim. Burada hemen hemen tanıdığımız herkesin hayat arkadaşını ailesi seçerken, o ise bu seçimi yapmakta özgür olduğunu söyledi. Bu bakış açısının çok eskide kaldığını ve tabiî ki de istediği kadınla istediği zaman evleneceğini söyledi. İçimden onu tebrik ettim. Düzen karşıtlığından ziyade kendine ve yaşamına olan inancından kaynaklanıyordu bu tavrı. Zaten Osho Center’da aslında hiçbir dine gerek veya yer yoktu. Osho bunları insanlarla dalga geçmek için bir araç olarak kullanıyordu. Bu düşünce oraya gelen herkes içinde gayet doğaldı. Dolayısıyla Angad görüntüsünün dışında pekte gelenekçi sayılmazdı ama yine de öyleymiş gibi giyiniyordu. Dış görüntü ya her neyse adı hiç bir şeyin bir önemi yok. Onu çok sevdim, dilerim yeniden hayat bizi karşılaştırabilir.

2 yorum:

  1. yasadiginiz, yaptiginiz tum meditasyonlarin size guzel enerji olarak geri donusumu olmus. kafaniz hep bu rahatlikta ve huzurda giderseniz karsiniza daha ne Angad'lar cikacak kendiniz bile sasiracaksiniz...

    YanıtlaSil
  2. Jessie...
    you are the sweetest....i would love share this with u.
    i dint sleep the whole night that day ....because i was a bit over xcited..haha
    and when she came inside the car and i thought now i will be able to talk to her....she went off to sleep....but venessa shes a sweetheart tooo...
    i still miss you...n would want to meet you again someday...

    godbless
    Angad

    YanıtlaSil