15 Ocak 2010 Cuma

TV IN INDIA





Valla ilk defa TV açmaya vaktim oldu. Hatta televizyonda çalıştığımı bile unutmuş gibiyim. Bir yolculuktur gidiyor, tek bildiğim gezmek ve yazmak. Belki de uzun zaman sonra özgürce sadece yazıyor olduğum için başka şeylerin boşluğunu çok hissetmiyorum. Bu yolculuk sırasında ki asıl hayallerimden bir tanesi de bir kitap yazmaktı. Kafamda ayrı ayrı biriktirdiğim farklı hikayelerimi, kağıda dökmek, başka bir dünya da canlı karakterler yaratmak ve onları yaşatmak istiyordum. Öyle görünüyor ki yolculuğu yazmak her şeyin ötesine geçti. Her şeyin bir var olma nedeni olduğu fikriyle şimdilik bu fikri askıdan indirmemeye karar verdim. Bu durumda, yolculuk deneyimlerimi paylaşmaya devam ediyorum. Akşam üzeri Vanessa internet Cafe’ye giderek blog’uyla ilgilenmek istedi. Tabi bundan evvel bir markete gittik ve benim meyveleri görünce yine gözüm döndü. Ama bana eşil edecek biri lazımdı. Kendi kendime 15 tane incir, koskocaman bir papaya ve bilmediğim daha onlarca meyveyi alıp yiyemezdim ki. Vaness pekte oralı olmayınca Ananas ile kendimi avutacağımı düşünerek, keşfetme güdümü bir kenara koyamadan bir de tatlı ekşili garip cips ve fıstıkların bulunduğu bir şey daha aldım. Ah bir de rafta Bounty’i görünce kendimi tutamadım. Tüm yararlı gıda maddeleriyle birlikte ben otele dönerken Vaness’te internet cafeye gitti.
Bir süre çok sevgili arkadaşım Jenny ile konuştum,bir yandan da müthiş lezzetli olan ananasları mideye indirdim. Çiçek şeklinde kesilmişlerdi ve renkleri çok daha açıktı. Tatlarını tarif etmiyorum ki kıskanmayın. :) Bir süre sonra gözlerim kapanmaya başladı. Geve 4 saat uyuduğumuzu hatırlayarak 1 saat uyumaya karar verdim. Uyandığımda televizyon ilk defa bir otel odasında bana bakıyordu. Ben de düğmesine basına açıldı tabi. Aha bizim eski Türk filmlerinden bir kare, zavallı sakat bir küçük çocuk koltuk değnekleri ile eski bir evin için acı dolu bir şarkı söylüyor. Misafir kılıklı evdeki tüm izleyiciler de onu seyrediyor. Belli ki bu kalabalık içinde ayrı düşen bir kadın ve erkek var. Ah çocukta ortada kalmış, anne ve babasını birleştirmeye çalışıyor. Tıpkı bizim ajite film hikayelerine benziyordu mizansen. Ve evet ufak bakışmalar ile yan yana gelmelerini arzu ettiğimiz çift kalabalığın içinde ayrı yerlerdeler. Ah bu konular neden hiç değişmez. Ağır makyajlar, gözler de sürmeler… Değiştirdim kanalı, ve bir kez daha. İlgimi çeken bir şey oldu, kanal her ne olursa olsun televizyonun alt ve üst kısmından 2’ser cm bant geçiyor ve sürekli reklam dönüyordu. Görüntünün kendi yoruculuğu yetmiyormuş gibi ah bir de o bantların üstündeki yazılar oynuyordu. Zaten pek bir şey anlamıyordum konuşulanlardan ama benim gibi ilgisi dağınık birinin burada TV seyretmesi oldukça zor görünüyor doğrusu. Amma da çok kanal var; vaaaay cnbc-e buldum ama alttan geçen borsa yazıları dışında hiçbir şey anlamıyorum. Onları da pek anlamıyorum ya, genel kültür olarak biliyorum sadece. Diğer yandan yayınlanan reklamların çoğu birbirinden güzel. Birçoğunun ülke dışındaki prodüksiyonlar ile çekildiğini bir evvel yaptığım işten dolayı biliyordum ancak TV’de seyretmek hiç nasip olmamıştı. Bugünleri de görmek değişik oldu açıkçası. Ve bir müzik kanalına denk geldim, modern çekilmiş bir klip, dinlenebilir neredeyse güzel diyebileceğim bir parça. Burada çok farklı kültürlerin ve anlayışların varlığını sembolize ediyor. Klipte oynayan 7 sarışın kadın gitar çalıyor, bir Hintli kadın ve erkek ise hoş bir düet yapıyorlar.  Sanırım bugünlük bu kadar televizyon deneyimi yeterli. Biraz elektronikten ve teknolojiden uzak durmakta artık fayda görüyorum.

1 yorum: