8 Ocak 2010 Cuma

RAJASTHAN UDAIPUR “2.GÜN”



Bugün farkındalıklarımın tavan yaptığı birgün.
Birkaç konuya değinmemek içten değil.
Geldiğimiz günden beri bitmek bilmeyen bir telefon bağlantı sorunumuz var, hala da devam ediyor. Şimdi hava ısındığı için üzerine bir de sinekler eklendi… Tabiki telefon kartı ile ilgili kısmI değil, sorun kısmına. Dalga geçiyorum durumumuzla, elimden şimdilik başka bir şey gelmiyor. Yani isyan etmekte içimden gelmiyor ne yalan! Komik aslında. En komiği de, telefon kartımıza kontör yükleyemediğimiz için “aircel” adlı 2. Sınıf telefon şirketi ilk günden itibaren SMS atmaya ve ve “git kontör yükle hemen” demeye başlamıştı. Buraya kadar tüketiciyi gayet bilinçlendirme hedefli olan bu durum, bir gün sonra saçma bir hal aldı. Bu sefer de, şirketin telesekreteri arayarak kontör yükle demeye başladı ama rooming yüzünden herhangi biri her aradığında 1 rupi para gidiyor. Siz mantığa gelin, bir de kalkıp türklere akıllı der,geri kalan dünya vatandaşlarını kıvrak zekalı olmadıkları için eleştiririz. Belkide bu durumazcık geri kalmış ülkelere mahsustur. Enetersan yollar geliştirerek pratik zeka kıvılvımlarıyla köşeyi dönmek sadece bize has depilmiş meğer. Bugün anladım ki hintililerin de bizden aşağı kalır bir tarafı yok. Bol bol kızdım ve küfür ettim ama olan gene benim rupilerime oldum. Rajasthan bölgesinden çıktığımız ilk anda telefonuma 1000 rupi yukliycem ve en kısa zamanda da “Aircel” hattımdan kurtulmayı hayal ediyorum.
Ah bugün son noktaya ulaşan başka birkaç anımı daha paylaşmalıyım.
Önce uykusuz geçen gecemden bahsedeyim…
Otel de ufak çapta bir “wireless internet” krizi yaşadık, sonunda ondan da para almayı tabiki becerdiler. Udaipur’dan Mumabai’ye ve oradanda Pune’ye geçtikten sonra aradan günler geçmiş olacağı için ailemle iletişim kurmak istedim. Buraya kadar hiçbirşey fena değildi. Tüm bu işlemler ve bolguma upload ettiğim yazılar ve resimler ile birlikte 3-4 saatimi aldı. Saat 02.00’de artık uyumam gerektiğine kanaat getirdim. Yatağın içine girdim ama kendimi sanki sokakta üzerimde de ufacık bir paşmina ile uzanıyormuşumcasına soğuk hissettim. Önce alışmayı denedim, sonra cenin pozisyonuna büründüm, sonra diğer tarafa döndüm. Ayaklarımı ellerimle tutarak uyumaya kalktım, 5-6 dakika kadra içim geçmiş olacakki, uyandığımda üzerine yatmış olduğum sol kolum felç geçiriyormuşçasına karıncalanıyordu. Vanessa ise hala ayaktaydı, saati sordum “03.00”. Yine uyumayı denedim.Yok olmuyor, üşümekten ve titremekten uyuyamıyorum. Elbette hava eksi derecelerde değil ama ah ayaklarım, işte onlar çok üşüyor. Böylece kendimi ısıtmak için ellerimle vücudumu ileri geri sıvazlamaya başladım. Her seferinde ısı 2 dakika sonra yine kayboluyordu. İnanın o an aklıma kibritçi kız geldi. Sonunda soğuktan uyuyakalacaktım değil mi? Ve bir otel odasındaydım, üstelik üzerimde bir de battaniye vardı ve giyiniktim, sweatshirtum ve coraplarım… Bu üşümek neyin nesiydi böyle? O an aklıma ayakkabılarımı giyip tekrar yatağa girmek geldi, veya kalkıp uyku tulumunun içine girmek ama yok battaniyenin altndan bir kez daha çıkamazdım. Bu düşüncerler eşliğinde zannedersem saat 04.00’ü geçtiğinde uyuyakaldım. Sabah uyandığımda sanki 10 dakika uyuyup uyanmıştım ve hareket etmeye korkuyordum çünkü ayaklarım sıcaktı, hayret ama ısınmıştım ve artık sabah olmuştu. Şimdiyse oda soğuktu. Yine güldüm kendi kendime. Ve en hızlı şekliyle yataktan kalktım tabiki…
İlk hedefimiz kahvaltıydı. Buraya geleli 5 gün olmuştu ve her sabah yumurta ve ekmek yiyor, her öglen ve aksam ol baharatlı sebze ve pilav yiyorduk. Yani bu durumda oldukça komikti. Ama şimdilik elden bir şey gelmiyor. 
İngilizce’den pek değil hiç anlamayan otel görevlilerine Continental kahvaltı istediğimi anlatmaya çalıştım. Zorlandılar ama sonunda omlet, kızarmış ekmek ve portokal suyu ile birlikte kahveye benzer bişeyler masaya gelmeyi başardı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder