8 Nisan 2010 Perşembe

FLOATHING MARKET, BANGKOK III
















Markete vardığımız da saat 09.30 olmuştu bile, yollar da çok trafik vardı. Ve beklide herkes yüzen markete akın etmişti. Önce minivan’ımızı bir evin arka kısmına park ettik. Sonra arabadan inip yürümeye başladık ama hiç birimizin nereye gitmekte olduğumuza dair herhangi bir fikri yoktu. Bir de baktık ki nehrin üzerinde ki herhangi bir evdeyiz. Elbette kayığımız bizi markete götürmek için oradan gelip almıştı. Kafamıza güneş geçmesin diye de bize o hasır Asya şapkalarından verdiler. Çok da fazla güneşi engellediğini söylemek elbette mümkün değil ama hiç yoktan iyiydi tabi. Düşünülmek her zaman güzeldir.


Pazar yerine ulaştıktan sonra karşılaştığımız kalabalığı tasvir etmek hiç kolay olmayacak. Teknelerin kimisi motoru ile ilerlerken kimisi sadece tahta bir kürek ile ilerlemeye çalışıyordu. Arada bir tak tuk sesler geldiğinde ise irkiliyorduk, çünkü arkamızda ilerlemek isteyen kayık geçmek için bize çarpmak durumunda kalıyordu. Az ilerledikten sonra, yine “Sticky Rise” ın karşıma çıkması neredeyse mucize sayılabilirdi. Mangoları ince ince kesen Asyalı kadına önce “Sticky riseeee” diye bağırıp sonra kayığımızı kullanan şoförümüz sayesinde yanına yaklaşıp hemen bir tane satın almak için elimi uzattım. Normalden biraz daha pahalıydı ama eminim buna değerdi. Immmh pek lezzetliydi, yine kendimden geçtim…


Hemen önümüzde bizimle aynı bot da yolculuk eden çocuk, bambu yaprağına sarılı bir tatlı aldı ve hemen bize de ikram etti. Krem brüle’nin içine Hindistan cevizi parçaları koyup sanki bambu yaprağında uzun uzun pişirmişlerdi. Mükemmel bir tattı bu!!!


Ortalama 45 dakika süren botla gezinti maceramızdan sonra şimdi de yürümek için 1 saatimiz vardı. Hemen yola koyulduk çünkü market pek büyüktü… Önce meyveler, sonra tatlılar derken elbette kahvaltı etmek mümkün olmadı. Elbette Asyalılar gibi sabah sabah tavuk veya domuz benzeri herhangi bir noodle ya da pilav çeşidi yememiz pek de mümkün değildi. Bu durumda kendimizi meyvelere ve tatlılara vurmuştuk. Elbette sonra da hem sıcaktan hem de tatlılar dan dolayı pek susamıştık.
Fotoğraf makinemin ise deklanşörüne basmadan 2 dakikam geçmiyordu. Neredeyse pazarda bulunan tüm satıcıların fotoğrafını çektim ve sanırım hepsini sonsuza dek bilgisayarımda saklayacağım. Bunca dokulu bir günü daha önce sadece Kamboçya’da geçirdiğimi zannediyorum.


Dönme vaktimiz geldiğinde “aa neden gidiyoruz, yetmedi” demedik açıkçası. Bu nedenle belki de 2 saat Pazar da geçirmek için gayet uygun bir zaman olabilir…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder