25 Nisan 2010 Pazar

HAVING A CAMPERVAN












Sabah heyecandan erkenden uyandığımı söylesem abartmış olur muyum acaba? Yeniden mutlu hissetmek ne kadar da güzel! Bir kez daha kendimi çok iyi tanıdığımı fark ettim bu sabah. Kararsız kalmak, insanı arada koymak, çift gönüllü olmak ve bunun gibi psikolojiyi yoran onca etkenden bunca zamandır uzakta olduktan sonra, yeniden sırtımda batmalar hissetmek beni oldukça acıtmıştı. Tüm dert gezmekte olsa, önünü görememek veya bir plan yaparak, bir rota belirleyememek, ister iş hayatında, ister şehir hayatında ister de tatil de olsun insanı bunalımın eşiğine doğru sürüklüyor. Bu durumda kısa süreli depresyonumu en şık ve ucuz şekliyle bir karavan kiralayarak çözdüğümüze inanmak oldukça güç olsa da bu bir gerçek…

Bu anlamda güne şahane başladığımızı itiraf ediyorum. Otel görevlisi centilmen çocuk bizi karavanımızı kiralayacağımız şirketin önüne götürüp bıraktığında ikimiz de elimizden gelse mutluluk dansı yapıp, üzerimiz de taşıdığımız 25 kiloluk çantalara aldırmadan çocuklar gibi havalarda zıplayacaktık neredeyse. Ama elbette 2 olgun kadın gibi içeri girip, sigorta için neler gerektiğini öğrenmekle başladık sohbetimize. Enteresan bir şekilde 459$ daha fazla vererek ful sigorta yaptırmanın bizim için daha uygun olacağına karar verdik. Bu durumda 2500$ bonumuz olacak ve her türlü şart altında korunacaktık. Üstelik lastiğimiz patlar veya akümüz biterse de servis bulunduğumuz nokta her neredeyse gelecek ve bize yardım edecekti. Varsın 500$ para cebimizden çıksın, yeter ki kafamız rahat olsun diyerek imzalarımızı attık ve karavanı keşfe dışarı çıktık.

Bu devasa arabayı nasıl kullanacağımızı bir an için anlamakta güçlük çektiğimi itiraf ediyorum. Bir tarafta ocak için gazı kontrol etmek, diğer yandan buzdolabı için 1,5 günde bir aracı şarj etmek, musluk için su doldurmak ve tabi arabanın günlük yağını ve suyu kontrol etmek gerekiyordu. Tüm bunlara soldan akan trafik, viteslerin sağ tarafta sol elle kullanılıyor olması ve tabi tüm silecek ve farlarında aksi yönde olmasını eklersek, durum hiç de basit sayılmazdı. Ama biliyorduk bir kez yola çıktıktan sonra her şey mükemmel olacaktı.

Önce Cairns’in kuzeyine gitmeye karar verdik ve Vanessa direksiyon başındaydı. Yollar boyu aktık gittik, 4. Viteste hiç vites değiştirmeden dakikalarca yol aldıktan sonra solda karşımıza çıkan görece ucuz bir süper market olan WOOLWARTH’a girdik. Hemen girişte ucuz taze meyvelere gözüm çarptı. Kendimi kaybettiğimi yine itiraf ediyorum. 5 tane Avocado’yu 3 dolara, papatesin kilosunu 3 dolara, muzun kilosunu 95 cent’e ve daha nice sebze ve meyveye sadece 40 $ harcayarak, sonunda markete girmeyi başardık. Sepetimizi kısa sürede ağzına kadar doldurmuş ve henüz almamız gereken su, pirinç, tuz, temizlik malzemeleri gibi elzem şeyleri almayı becerememiştik bile. Sanki günlerdir sürmekte olan açlığımız, parasızlığımız veya fakirliğimiz sona ermiş, milli piyango’dan milyon dolarlar kazanmışızcasına acımadan peynir, ekmek, nutella, soya sosu, süt, litrelerce su, konserve ananas, mango, Hindistan cevizi sütü ve daha nicelerini almıştık. Mutluluk işte böyle bir şeydi. Alabildiklerimiz ve arzu edip de yapamadıklarımız arasındaki ince narin çizgi. Yeniden doğmak veya gezmeye yeniden başlamaktı sanki başımıza gelen. Kendimizi zor bela kasaya attığımız da ise, karşılaşacağımız fiyat bizi iliklerimize kadar korkutuyordu ama tüm şımarıklıklarımızı yaptığımız içinde hala çok mutluyduk. Nitekim sadece 140$ harcamıştık. Üstelik bizi uzun zaman idare edecek kadar konserve yiyeceğimiz ve sebzemizle birlikte.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder