5 Nisan 2010 Pazartesi

HILL TRIBES DAY II “Good Morning”











Saat 06.30
Off, her yerim ağrıyor…
Soğuktan dondum…
Bütün vücudum uyuşmuş ve hatta tutulmuş.
Ya o kas ağrısı…

Bir an evvel kalmak istedim o yataktan ama kalkıp nereye gidecektim? Daha rahat bir yatağa mı? Hahah… Elbette hayır. Dün aldığımız şişe suyla elimi yüzümü yıkadım. Ama yine de uyanamadım. Keşke tavandan bir delik açılsaydı da kova kova su kafamdan aşağı inip beni yıkayıp, güne hazırlasaydı. Güneş dağların arasından henüz kendini göstermemişti ama orman uyanmıştı. Domuzlar gene koşturuyor, hatta parmağım büyüklüğünde ki arılar, çılgın bir ses çıkartarak etrafta geziyorlardı. Etrafta adım adım ilerlemeye çalışırken adele ağrılarımın tavan yaptığını fark ettim, bugün nasıl yürüyecektim hiç bilmiyordum…
Az sonra aşağıda filleri yıkayan adamı fark ettik hep birlikte… Yavru fil 3 yaşındaydı ve büyük fil de 20. Bugün ona binerek, ormanın içinde gezecektik. Neden bilmiyorum ama bu koca hayvanlara duyduğum sempatiyle, koşup onlara sarılmak ve hatta onları öpücüklere boğmak istiyordum.
Young “ Keşke sıcak bir kahve olsa da içsek” dediği anda, masaya üçü bir arada kahveler ve koca bir tas kaynar su geldi. Yine bambudan yapılmış, kupalara eşliğinde sıcak kahvemizi içerken hepimiz çok mutluyduk. Demek, kahvenin 3’ü bir arada olanını onlar da biliyordu. Ya bir şekilde öğrenmişlerdi.


Az sonra mutfaktan gelen seslere kulak verdim ve tabi ki merakıma karşı koyamayıp, fotoğraf makinemle birlikte içeri daldım. İngilizce’den bir haber kadın, soğanları doğruyor, domatesleri kesiyor bir yandan da bambu yaprağının için de balık pişiriyordu. Sabah sabah balık mı yiyecektik yoksa? Tanrım, gene aç kalmıştım. Bir diğer odun ateşinin üzerinde ise çay pişiyordu. Eh ne yapalım çay ile idare edecektik bu durumda öğlene kadar? Hüzün içerisinde mutfaktan ayrıldım. 30 dakika sonra masaya tabaklara servis edilmiş olarak, domates ve soğanlı omletler geldi. Aha bir de kızarmış ekmek ve hatta çilek marmeladı. Günü kotarmıştım. Yine sabah sabah soğan ile pişen omleti tabi ki yiyemedim, ama çilekli ekmek hiç de fena sayılmazdı. Hafif kahvaltımız ardından fille gezimiz için bayırdan aşağıya doğru yürümeye başladık. Köyden ayrılma vaktimiz gelmişti. Herkese teşekkür ettik ve gittik.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder