27 Nisan 2010 Salı

RAINBOW BEACH










En erken katlığımız sabahlardan biriydi bu… Artık gece 22.00’de yatıp, sabah saat 06.00’da gözlerimizi açmaya çok alışmıştık. 2 alevli ocakta yemek pişirmeye ve gündüzleri oturma odamız olan karavanımızı akşam yatak odamıza çevirmeye… Şayet kiralık olmasaydı, perdeleri ne renk alacağımızı, duvarları nelerle süsleyebileceğimizi konuşur olmuştuk. Hatta bize kalsa dışını bile boyardık karavanımızın. O kadar farklı o kadar güzel bir histi ki gezen bir evimizin olması. İnsanlar ellerinde sandviçle gezmek zorunda kalırken, biz karavanımıza girip en sağlık yemekleri kendi mutfağımızda pişiriyorduk. İstediğimiz her yere park edebiliyor, canımızın istediği her yerin manzarası eşliğinde dilediğimiz öğün yemeği yiyebiliyorduk. Her gün başka komşularımız oluyordu. Hepsi biri birinden farklı yepyeni şeyler katıyordu bize. Açıkçası beklide bir hippi gibi böyle yaşayabilir miyiz diye düşünüyorduk… Hiçbir kaygımız yoktu neredeyse, küçük buzdolabımıza ihtiyacımız olan her şey sığıyor, yol kenarında gördüğümüz sebzeler ile karnımız çok sağlıklı bir şekilde doluyordu. Geçen gün ilerlerken gördüğümüz “5 avocado 1$, put the Money in the mailbox” yazısıyla son noktayı koyduklarını düşünüyorum. Gerçekten de orada duran bir kumbaranın içine 2$ atıp, 10 adet avocado ile beraber oradan uzaklaştık. Demek kimse birbirini aldatmıyordu. Kimse birbirinin aşını, işini çalıp kaçmıyordu. Yol kenarında duran kutuların içindeki onlarca avocado’nun gün sonunda sahiplerini bulduklarına ne şüphe…


Ortalama 1 saatin sonunda “Rainbow Beach”e ulaştık. Ne yalan hava biraz bulutlu, arada bir çiseler durumdaydı. Bunu bir engel olarak görmeyenler ise sadece sörfçülerdi. Yani bu durumda, bu kumsal da fotoğraf çekmek veya sörfçülere katılmak dışında yapılacak pek fazla bir şey yoktu. Aslında içten içe sörf yapmayı en azından denemeyi çok arzuluyordum. Ancak henüz doğru zamanın karşıma çıktığına inanmıyorum. Belki de “Surfers Paradice” benim için daha uygun bir yer olur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder