25 Nisan 2010 Pazar

INSFAIL




Ve yol aktı biz sürdük… Gördüğümüz “Etty Bay “tabelası ilgimizi çekti! Ve ara yolda olsa, kendimizi bayırdan aşağı bıraktık. Geldiğimiz kumsal, ıssız bir cennetin sıcak köşesiydi sanırsam. Boylu boyunca bir kumsal, hemen ağaçların altında bir duş. Az ileride ufak bir kafe ile burası gece konaklamak için muhteşem bir noktaya benziyordu. Deniz de hala yüzen çocuklar ve hemen önlerinde onları kollayan cankurtaranlar duruyordu. Tabela da “Attention Crocodiless” yazıyordu. Avustralya’da her okyanus pek de yüzülesi değil açıkçası. Dikkatli olmadan, Türk aklıyla “bir şey olmaz canım, ne timsahı?” der kendinizi engin sulara atarsanız, sudan çıkamama ihtimaliniz yüksek demektir. Biz ise öğlen yemek yemediğimiz için kurt gibi acıkmıştık. Hemen hızlıca yemek yapmaya koyuldum. Vanessa ile ufak bir anlaşma yapmıştık, ben yemekleri pişirecektim o bulaşıkları yıkayacaktı. Elbette her gün yemek yapmak da yoran bir şeydi ancak, her gün bulaşık yıkamak bir yerden sonra sıkıcı olabilirdi. En adil şekliyle ben de ona yardım etmek için elimden geleni de yapıyordum. Karavanımızın arka kapağını kaldırınca kumsalı görüyorduk. Bundan daha şık manzaralı bir akşam yemeğini uzun zamandır yaşamamıştım. Hava karardıktan tam 15 dakika sonra, acı gerçek gelip kapımızı çaldı. Kafe’nin sahibi kadın” Bu gece burada konaklamayacaksınız değil mi? Burası kamp alanı değil!” diyordu. Ama demiştik “Biz kamp yapmıyoruz ki!?” Nasıl demişti kadın, “karavanınız var ve burada kalamazsınız. Eğer konaklamak istiyorsanız, yan tarafta Karavan Park Alanımız var, geceliği 25$. Girip kalabilirsiniz” “Hayır demiştik. Biz özgür bir alan arıyoruz. Para vermek istemiyoruz” Anlaşılan oydu ki oradan acilen gitmemiz gerekiyordu. Hava henüz kararmıştı, saat daha sadece 19.00’u gösteriyordu ama her yer zifiri karanlıktı. Acilen arabayı kapattık, eşyalarımızı topladık ve yola koyulduk. Vanessa sürücü koltuğuna geçti ve ben de en hızlı şekliyle yan koltuğa


Yokuştan yukarı çıktığımızda henüz ne yöne gideceğimizi bile bilmiyorduk. Ama biz güneye doğru yol alıyorduk, öyle değimli? Bu durumda haritaya baktım ve en yakın kasabayı seçtim. Avustralya otoyollarında gece yol almak çılgınlıktı. Yaşayan tüm hayvanların dışarı çıktığı bu tılsımlı ana istemeden şahit olmak zorunda kalmıştık. Yağmur çiseliyordu, ve 10 saniye sonra yağmur yağıyordu ve 15 saniye sonra gök boşalıyordu. Sanki biri kovayla üzerimize su atıyordu. Sileceklerin bu hızda çalışıp yine de etrafı görmemizi sağlamadığına inanamıyordum. Saatte 60km’den hızlı gitmek zaten mümkün değildi ancak biz o sırada yolda ne arıyorduk? Otoban’a girmiştik ve illet otoban bitmek bilmiyordu. Vanessa “bir yere dönmemiz lazım, hava bize dur diyor” demişti, haritaya bakıyordum ama otobanda gördüğümüz tabelaların hiç biriyle tutmuyordu. En sonunda Cowley Beach yoluna girmeyi başardık. Yağmur önce hafifledi sonra da bıçak gibi kesildi. Yerler hala ıslaktı ama her yer gayet berraktı.


Uzunca bir yokuşu inip, tarlaların arasından Cowley Beach’e ulaştık. Yolu döndükten hemen sonra, bir sokak lambasının hemen yanında halka açık tuvaletler bulunuyordu. Sağ yanımızda deniz ve kumsal sol yanımızda tuvaletler kalacak şekliyle karavanımızı park ettik. Sanki saat gecenin bir körüydü. Bana yorgunluk çökmüştü. Şarul şurul su sesiyle uykuya dalmak üzereydim ki o çılgın yağmur gene geldi çattı. Bu gece diğer tüm gecelerden çok daha sıcaktı ilk defa.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder