25 Nisan 2010 Pazar

CAIRNS DAY II




Ertesi gün sabah erkenden kalkarak, dorm’dan ayrılmak için hızlıca resepsiyona gittik. Geçen gece burada gördüğümüz pano da “cheap, cheap, cheap Campervan Hire” yazıyordu. Öğrendiğimize göre de karavanın günlüğü 39$’a geliyordu. Dorm’larda kalmaktan ve tren veya otobüs ile yolculuk etmekten çok daha da mantıklıydı. Bu durumda son kararımızı verdik ve sonunda yolculuğumuz için karavanımızı kiraladık. Artık tahminimizden daha da özgürdük. İstediğimiz kadar yemek alabilir, harita üzerinde beğendiğimiz ve dilediğimiz yere gidebilir, hatta yürüyen evimizin içinde uyuyabilirdik bile.


Bugüne kadar, hayatımda ne araba almışlığım vardı ne de inceleyerek kiralamışlığım. En fazla Film prodüksiyon şirketin de çalıştığım zamanlarda bindiğimiz günlük kiralanan arabalar vardı ki, hiç birini kiralamadan evvel herhangi bir özelliği ile ilgili soru sorduğumu dahi hatırlamıyorum. İstanbul veya çevresinde ne zaman arabamla başıma beklenmedik bir şey gelecek olsa sarıldığım bir telefonum ve ve beni 24/7 hiç sıkılmadan cevaplayan canım babam vardı hep. Şimdi ise, ülkemden ve özellikle her şeyi bildiğine inandığım canım babamdan 6.5 saat ve kilometrelerce uzakta, şimdiye kadar hayatımda hiç kullanmadığım büyüklükte bir karavanı 33 günlüğüne kiralamak üzereyim. Bu enteresan durum bir yandan beni motive ederken diğer yanda da ufak ufak endişelenmeme neden olmuyor değil. Ancak, dünyanın 4 bir yanından buraya gelerek, bu yolları aynı şekilde gezip geçen milyonlarca gençten biri olacak olmak beni çok gururlandırıyor. Her türlü zorluğun ve endişenin yanında öncelikle cesaretimizden ötürü sanırım kendimi ve arkadaşımı takdir ediyorum. Diğer yandan hepinizden, bu enteresan otobanların, dağ yollarının ve mucizevi doğanın bize şans getirmesi için dua etmenizi diliyorum. Her şeyin, yarın bir evvelki günden çok daha güzel olacağından ve yeni umutlara kapı aralayacağından hiç şüphem yok. Desteğiniz ve pozitif enerjiniz için teşekkürler.


KOREAN NIGHT “Celebrating Being Single”

Bu hayatımdaki en enteresan tanışmaydı diyebilirim. Canım o kadar çok bezelye ve pilav çekmişti ki… Markete gidip sadece bezelye kısmını alabildim. Çünkü pirinç almaya kalksam taşıyamayacağım için geri kalan kısmını çöpe atacak, sonra da üzülecektim. Hem zaten taşımaya kalksam bile, pişirmek için tuza yağa da ihtiyacım olacaktı. Kısaca pilavı ancak rüyamda yiyebilirdim. Yani en azından ben öyle sanıyordum. Nitekim dorm’a ulaştığımda, küçük mutfak temizlikte olduğu için diğer mutfağı kullanmak zorunda kaldım. Bu durumda alt raflarda gözüme çarpan “Carevale 149” yazan kutulara bakma ihtiyacı hissettim. Ne de olsa burada ki her şey onlara aitti. Bir kutu da sabunlar vardı, bir diğerinde cornflakes’ler ve zeytinyağı.Belki pilav da bulabilirdim. O kutu bu kutu derken, öyle bir kutu buldumki içinde yok yoktu. Soya sosu, çeşitli baharatlar, basmati pirinç, noodle’lar… wow bu kutuya bayılmıştım. Elimi içine daldırdığım gibi bir bardak pirinci tencereye boca ettim. Ve tabi yağı da kullandım ve tabi soya sosuna da elimi attığım tam da o yaşamsal anda bir ses “hey thats my box” deyiverdi. Allah yanmıştım, kutu Asyalı kıza aitti. Peki ya ben ne yapmıştım böyle, kız saatlerdir orada duruyordu. Beni mi izliyordu? Ah çok ileri gitmiştim, bir kutuyu alıp eve götürmediğim kalmıştı herhalde. Binlerce kez özür diledim. Kız da sonunda beni affetti. Böylece sohbete başladık. Birlikte yemek yaparken daha evvel yolculuğumuz esnasında tanışmış olduğum Koreli arkadaşımdan bahsettim ona. O’da bana Türkleri ne çok sevdiğini ama hayatında ilk tanıştığı Türk’ün ben olduğumu zöyledi. Zaten zor olan İngilizcesini anlamakta zaten güçlük çektiğim için bu dilemmayı sorgulamadım. Hemen akabinde bana bugünün tatil olduğunu yani Koreliler için özel bir gün olduğunu bugüne özel “black bean” li yemek pişireceğini akşama mutlaka beni de beklediğini söyledi. Ama ben tek kişi değildim ki, hemen bir arkadaşım daha var gelebilir mi diye sorduğum bana tabi diye cevap verdi. Akşam ki yemek tamamdı, günler sonra düzgün bir şeyler yiyecektik.


Saat 20.00’de yeniden mutfakta buluştuk. Ann bize yemek yaptı, kalın noodle’ların üzerine, tava da özenle pişirdiği domuz etini, sebzeleri ve o tatlı siyah fasulye sosunu dökerek bize servis etti. Biz de ona coca-cola sımarladık. Gayet adil bir yemek oldu. Ann’in ellerine sağlık ve kesesine bereket. Yeniden bir Asyalı ile tanışmak ve arkadaş olmak çok güzel…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder