25 Nisan 2010 Pazar

SPORTIVE AUSTRALIANS



Geldiğimizden beri belki sadece 2 şehir gördük ama anladığım kadarıyla, güneş battıktan 10 dakika sonra herkes hemen spor ayakkabılarını geçirip, ya sahil şeridine ya da orman da ki parkın içine dalıyor. Kimi bisiklete biniyor, kimi kaykay kayıyor, kimi ise koşuyor. Avustralya popülasyonunun genelinin azıcık kilolu olduğunu düşünüyorum. Bir yan da sportif, enerji dolu sörfçüler ve uzun mesafe koşucular varken diğer yan da, poposunu bir taraftan diğer tarafa hareket ettirmekte zorlanan ve bir oturuşta 750gr eti rahatlıkla mideye indirenler de mevcut. Edindiğim bilgilere göre, Avustralya halkı evde yemek pişirip yemekten de pek anlamıyor. Bu nedenle hemen hemen bütün aileler sokakta besleniyor. Bu da bir yandan ülke ekonomisi desteklerken diğer yandan sağlıksız beslenmeyi de beraberinde getiriyor. Neredeyse 3 öğünü Mc Donalds’da geçiren gençliğin pek yakında 18 yaş altına hizmet vermemesi dahi söz konusu.

Diğer yandan dün akşam yolda yürürken karşımıza çıkan ilginç restoranın devasa porsiyonlarına ağzımız açık baka kaldık. Neredeyse bizim evde 4 kişi yiyebileceğimiz boyutta bir tabağı bir insan tek başına yemek üzere hazırlanıyordu. Ben bugün masanın 4’te 2’sini kaplayan o tabağı yemeğe kalksam yarın sabah yataktan muhtemelen kalkamam. Aynı zamanda kanguru ve timsah eti de pişiren bu enteresan mutfağın menüsünü incelerken azıcık vakit geçirdiğimi de itiraf ediyorum. Elbette bir set menü 250$’dan aşağı da değil. Bu durumda burada yemek yiyenlere kolay gelsin demekten başka elimden bir şey gelmiyor.

Yeryüzünde kapladığı devasa alan gibi, Avustralya’nın şehirleri arasındaki mesafe veya yürüyerek ulaşmaya çalışılan mesafeleri de oldukça uzun. Bir yerden bir yere gitmek en azından 15 dakika yürüyüş mesafesinde bulunduğu için, günüm sonunda hızlıca yorulduğunuzu sanıp, kendinizi erkenden yatağa bırakmanız oldukça doğal. Buraya vardığımız ilk birkaç gün yorgunluğumun nedenini anlamakta güçlük çekmiş olsam da, şimdi duruma alışıp uyum sağlayabildiğim için çok daha rahat değerlendirebiliyorum.

Diğer bir yandan, burada çalışmaya gelen ve Avustralya kıtasını gezmekte olan tüm genç insanları da görünce, bu yaşta buraya gelmiş olmanın büyük avantajını da yaşadığımı itiraf ediyorum. Bundan 10 sene sonra şayet buraya sırt çantam ile gelmeye kalkmış olsam, mesafeleri kat etmekte e ortama uyum sağlamakta büyük güçlük çekeceğim bir kesin. Diğer bir yandan, tüm gezimiz boyunca, Türkiye’den geldiğimizi söylediğimiz tüm insanların bize soru işaretleri ile bakarak akabinde, bugüne kadar hiç Türk BackPacker’cıyla tanışmadıklarını söylemeleri ise bizi ayrıca gururlandırıyor. Belki de ülkemizin bir nevi diğer milletlerin gözünde ki duruşunu değiştiriyoruz. Bu arada buraya 10 sene evvel gelerek, diğer görmedim oturma izni alan Türklerden bahsetmediğim umarım gayet aşikardır. Biz Türklerin, millet olarak neden bu kadar gezmeye çekindiklerine bir anlam vermek de bu şartlar altında pek mümkün değil. Sonuç olarak bizim de bu yolculuğa çıkmak için milyon dolarlarımız yoktu… Belki de bu kültürümüzden veya yetiştirilme tarzımızdan kaynaklanıyordur. Bu ufak gezimiz ile en azından birkaç kişiyi veya Türk halkının genç nüfusunu dünyaya açılmaya bir adım yaklaştırabildiysek ne mutlu biz Türk kızlarına!!!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder