27 Nisan 2010 Salı

FRASER ISLAND "Lake Mackenzi"






Eylül ayından itibaren turistlerin buraya kendi kullandıkları araçlar ile gelmeleri yasaklanacakmış. Nedenini tam olarak anlamamış olmak ile birlikte, göle vardığımızda bunun hiç fena bir fikir olmadığına kanaat getirdim. Her yer insan kaynıyordu. Ve bu gencecik insanların araç kullanarak buraya gelmelerinin pek de mantıklı olmadığı fikrine ben de kapılıyorum. Ancak anladığım kadarıyla, dünya üzerinde ki bir çok ülke de aileler, çocuklarının hem dil öğrenmelerini hem de az olsun kendi ayakları üzerinde durmayı becermelerini sağlamak için onları tonlarca para ile birlikte Avustralya’ya gönderiyorlar. Bu durumda elbette etraf çoluk çocuk kaynıyor ve acayip olaylar da oluşabiliyor.


Göle ulaştığımız da buranın bir göl olduğuna inanmakta güçlük çektim. Gerçek bir deniz gibi önce beyaz kumun üzerinde sığ ve berrak görünümü ile daha sonra açık maviden koyu maviye ton sür ton devam ediyordu. Yine koşup kendimizi içine atmak istedim. Ama üşümekten de yine çekindim. Bu durumda elimle kumu hissetmek ve fotoğraf çekmek dışında göl de yapılacak fazla bir şey kalmadığından çay kahve içilen alana gitmeyi tercih ettim.


Bugünkü yolculuğumuz artık sona ermişti. Odalarımıza giderek en hızlısından bir duş aldık ve gerçekten müthiş bir gün batımı izledik. Ancak o fotoğrafları çekmek elbette kolay olmadı. Burada ki sineklerin saldırı şekli, Hindistan ve Tayland’dakilerden oldukça farklı. Bunlar küçücük ve milyon tane… Aynı anda saldırıp, insanı çıldırtana kadar etrafında dönüyorlar. Elbette dönerken de ısırmadan geçmiyorlar. Her ne kadar sprey de sıksak, krem de sürsek bu sineklere engel olmak neredeyse imkansız. Zor geçen 20 dakikanın hemen ardından “view point” yani gün batımını izlediğimiz noktayı terk ettik.


Bu ada her nedense insanı çok acıktırıyor. Fazla oksijenden mi yoksa yapacak fazla bir şey olmadığından mı bilemiyorum ancak neredeyse verdikleri tüm öğünleri eksiksiz yedim bitirdim. Ve saat henüz 18.00 olmasına rağmen, midem akşam yemeği için kendini çoktan hazırlamış, açlık sinyalleri vermeye başlamıştı bile. Sanırım bu fikirde olan tek insan ben değildim. Bu durum da tanıştığımız yeni ada arkadaşlarımızla birlikte hep birlikte yemek yiyeceğimiz “Dingo Pub”a gittik.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder