25 Nisan 2010 Pazar

Millaa Milla, Zillie, Ellinjaa Water falls









Bugün yine güne erken merhaba dedik.
İlk durağımız oldukça yüksek bir şelale olan Milla Milla şelalesi oldu.
Şelalenin tam yanına fotoğraf çekmek için indiğimde, yüceliğinden öte, şelalenin 50 metre gerisinde olmama rağmen, su damlacıklarının üzerime nasıl ulaştığını anlamaya çalıp, bir diğer yandan da fotoğraf çekmeye çabalarken aslında yağan yağmurun tam da altında kaldığımı fark ettim. Hal böyle olunca, acilen yürüyerek indiğimiz merdivenlerden koşarak hatta depar atarak çıktığımı söyleyebilirim.

Arabaya binmeyi başardığım da ise çoktan sırılsıklam olmuştum. Bir yağmur bunca kısa sürede yağmaya başlayıp, bu kadar kısa zaman da nasıl da bir insanı banyodan çıkmışcasına ıslak bir hale getirebilir hiç bilmiyorum. Hemen akabinde, belki 3 km ileride ki Zillie şelalesine ulaştığımız da yine aynı hava koşulları dışarıda uzun zaman geçirmemizi engelliyordu. Bir iki fotoğrafın ardından bu sefer yine az ileride ki Ellinjaa şelalesine geldik. Bitmek bilmeyen merdivenlerin ardından yine müthiş bir alana ulaştık. Yollar boyunca geçtiğimiz devasa ağaçlar, o inanılmaz bitki örtüsü ve toprak kokusu içime huzur doldurmuştu. Sanki Peter Pan’in film setindeydim. Az sonra ışıkçılar, sanat yönetmeni ve setçiler o inanılmaz büyüklükteki ağaçların arasından çıkacak bize burada ne aradığımızı soracaktı sanki. Ama hayır, her şey gerçekti, bu evrenin gücü, doğanın mükemmelliği veya adını dahi koyamadığım başka bir elin sihirli dokunuşuyla oluşmuş bir güzellikti. Bugüne şelale günü adını verdik.

Keşke yağmur yağmasaydı da kendimizi suya atıp serinleyebilseydik. Ama su o kadar soğuktu ki, cesaret edip, şelalelerin arkasına dahi geçmeye çalışan çılgın gençliği içten içe takdir etmekten öteye gitmedik.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder