21 Mart 2010 Pazar

CAMBODIAN PRAYERS






Nehir etrafında yürümenin bizim çin hoş olacağını düşündük ancak havanın sıcak olması yüzünden kendimizi 2 katı daha yorgun hissediyorduk. Adımlarımı hızlı atmakta gerçekten zorlanıyordum ama ikimizde ses çıkarmadan yürümeye devam ettik. Az ileride ortalama 30 kişi hep beraber aynı dans hareketlerini yaparak çılgınca eğleniyordu. Arada bir günümüz popüler müzikleri çalıyordu, arada bir ise Kamboçya parçaları. Vücutları etrafında 360 derece dönüyorlar, bir sağa bir sola bir ileri bir geri giderek garip hareketler yapıyorlardı. İlk defa bu kadar çok insanı bir arada gülerek eğlenirken görüyordum. Ne yalan sevindim. Onlar için sevindim… O kadar çok acı hikaye dinledim ki, sanki bu mutsuzluk sonsuza dek sürecekmiş gibi hissettim. Ve onları böyle görmek içimdeki çocuksu yanımı en saf haliyle mutlu etmeyi başardı.

Biraz daha ilerledikçe enteresan bir kalabalığı nehrin hemen üzerinde yer alan mabet gibi bir alanın önünde durduğunu gördük. Merakımızı gizleyemeyip ne olduğunu anlamak için içeri doğru kafamızı uzattığımızda, kocaman bir budha heykelinin ayakta durur vaziyette mabedin ortasında durduğunu gördük. Etrafta ki onlarca lokal insan ellerine aldıkları tütsüleri yakıyor, kafalarına doğru aşağı yukarı iki elleriyle tutarak sallıyor, sonra dua ediyor ve eğilerek mabede giriyorlardı. Mabette dua eden birkaç kişi, sanki gelenleri kutsuyor, getirilen çiçekleri ve bağışları kabul ediyordu. Elbette içeri girerken ayakkabıları çıkartmak şarttı. Vanesaa’nın da aynı deneyimi yaşamak çok içinden gelmişti. O kutsal anda sanki bütün sesler kesilmiş, zaman bizim için durmuştu. Hava da uçuşan tütsülerin dumanları ile ortam daha da gizemli bir hal almıştı. Fotoğraf makinemle yetersiz ışık altında tüm hünerimi sergilemek için elimden geleni yaptım ama yine de çok başarılı olabildiğimi sanmıyorum. Bu dua bittiktten sonra Vanessa yanıma geldi ve tam o sırada, elindeki kafeste yüzlerce küçük güvercin bulunan çocuk belirdi birden bire. Kafesinin içerisinden çıkarttığı kuşu elimin içine yerleştirdi hızlıca, elimde kuşla kala kaldım ne yapacağımı bilemez bir şekilde. Bir tek kelime söylemeden, bana elleriyle havaya atmamı söyleyen bir işaret yaptı. Nasıl yani, dilek tutacak ve kuşları havaya özgür mü bırakacaktım??? Bir canlıya özgürlük vermek, ve dileğimi göğe yükselsin diye havaya atmak fikri hoşuma gitti ve aynen dediğini yaptım. Elimden iki kuş birden çıkmıştı. Doğurmuş muydu acaba içeride.Nasıl olmuştu da 2 tane olduklarını fark etmemiştim… İçimdeki duygular o kadar yükselmişti ki daha fazla orada kalamadım ve Vanessa’ya lütfen gidelim dedim. Verdiğimiz paralarla hava da zıplayan çocukların hali, tuttuğumuz dilekler, güzel niyetler ve dualar içimi dopdolu yapmıştı. Ben bu kadar duygusallaşmaya alışık biri değildim ki

1 yorum:

  1. I am speechless.Nasi hissettigini sanirim bir nevi anliyabiliyorum nitekim sizle beraberken dilek tutup o havaya gonderdigimiz seyleri (adi herneyse) yaparken ne kadar duygulanmistim. Supersiniz arkadaslarim :))

    YanıtlaSil