Turistik bilindik gezilerden farklı,birkaç günde değil emek vererek hazırlanmış, gerçek deneyimlerin yer aldığı, alışılmışın dışında bilgilere yer veren, görsel zenginliği bol olan, interaktif ve samimi bir gezi portalı. Hiç birşeyin imkansız olmadığının kanıtı, her yolun öyle veya böyle asla geri dönülmez olmadığının simgesi. Gezen gezmeyen, ilgilenen ilgilenmeyen, seven sevmeyen herkesin kendinden bir şeyler bulduğu kaçamak noktası.Dünya sadece sizin etrafınızda dönüyor! Şimdi keşfetme zamanı.
27 Mart 2010 Cumartesi
COMBODIA “NATIONAL MUSEUM”
İçeride fotoğraf çekmemize zin vermedikleri için paylaşacaım tüm bilgelerin soyut bir kavram olarak hava da asılı kalacaklarını biliyorum. Ancak her şeye rağmen, gezdiğim gördüğüm ve kültüren anlamda sanatsal değer taşıyan bu müzenin gezilip görülmesi en azından ufak da olsa birkaç fikir edinilmesi adına faydalı olacağını düşünüyorum.
Müze 3 ayrı döneme ayrılmış durumda çıktı karşımıza. Tam bir yuvarlak çizerek gezmeyi bitirdiğimizde ilk başladığımız yerde duruyorduk. Pre- Angkor, Angkor ve Post- Angkor olmak üzere müze 3 ayrı segmente ayrılarak konumlandırılmış.
En akıl almayacak durum ise, hiçbir yerde güvenlik kameralarının olmaması. Bundan 4 sene evvel ablamla birlikte Tel-aviv deki Modern art müzesine gittiğimizde ablam nam-ı değer salmış bir çok heykeltıraşın heykellerinin altında durup, “burada olduğuma inanamıyorum. Normalde 50cm den fazla yakınına yaklaştırmazlar” diyerek heyecanını gizlemeden zıplayarak tüm müzeyi neşe içinde gezmişti. İşte neredeyse Kamboçya ulusal Müzesinde ben aynı şaşkınlık içerisindeydim. Bu fırsattan yararlanan hırsızların gelip, heykellerin kafa ve kollarını kırarak çalmasına kaç puan veriyorsunuz? Ya bu nasıl bir anlayıştır ki ben anlamıyorum. Sen insanları sanat eserlerinin dibine sok, canım mermer taşları insan parmak izlerinden renk değiştirsin, mat taşlar parlamaya yüz tusun, bir tek tane bile görevli veya kamera sistemi koyma, ondan sonrada deki çaldılar. Herhalde çalacaklar. Aç köpeğin önüne et koyup, yemez diye düşünmekle aynı kıvamda bir bakış açısı bu bana göre.
Gelin gelelim esas meseleye; Pre Angkor 7yy’den 8 yy’ye kadar sürmüştür, heykellerin bir çoğu Budist inanaca ait Vishnu ve Shiva’ya ait. Pre- Angkor zamanında heykeller daha çok mısırlıları andırıyor. Uzun küpeli kulaklar ise uzun yaşamın simgesi. Erkekler ve kadınlarda o zamanlarda üstleri çıplak geziyorlarmış. Bu da ilgimi çeken ayrı bir durum oldu. Daha sonraki Angkor zamanındaki bu 8. yy ve 14 yy arası demek oluyor, heykellerde bıyıklı erkeklerin yer aldığını görmek mümkün. Burada enteresan kocaman bir kavanoz vardı. Budist inanca göre Kral öldükten sonra bu kavanozun içinde 3 ay muhafaza ediliyormuş, bir nevi mumyalama gibi. Ancak 3 ay sonunda krimine ediliyor ve külleri evrene karışarak yeniden re-ankarne olması için son yolculuğuna uğurlanıyormuş. Halktan herhangi biri için uygulanan bir süreç olmayan bu proses Kamboçyalılar da hala süregelen bir gelenektir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder